Bilek Güreşi!..

A -
A +

Rusya’nın önce Gürcistan, daha sonra Ukrayna’da yaptığı atraksiyonlar ve bunun ‘oldubitti’ sonuçlarına karşı, pek de bir şey yapamayan Batı Dünyası, Suriye konusunda aynı tutumu takınmayacak…

Rusya’nın diplomatik üslubunu, “Züccâciye dükkânına giren fil” –  Hatta fil yerine ayı demek daha doğru olur! – metaforuyla anlatmak yanlış olmasa gerek… Salı günkü yazımızda, geçmişten bazı anektodlarla, bu üslubun Rusların genlerine işlemiş olduğuna işaret etmiştik. Rusya’nın uluslararası ihtilaflarda diplomatik uzlaşma arayışlarından daha çok, güç gösterisiyle sonuç almaya çalıştığı son birkaç yıldaki hadiselerde, net ve kesin biçimde görüldü. Amerika öncülüğündeki Batı Dünyasının teşvik ettiği, Gürcistan ve Ukrayna’daki karanfil ve turuncu devrimlere gösterdiği reaksiyonla, Rusya bunu açıkça ortaya koydu. Gürcistan’a derhal tankları göndererek Saakaşvili Yönetimini fena halde cezalandıran Rusya, Ukrayna’ya da etkili şekilde siyasi müdahalede bulundu. Bir müddet için oradaki yönetimi etkisi altına alan Kremlin, daha sonra hem Batı’nın ısrarlı teşvik ve tahriki hem de Ukrayna halkının başkaldırısı sonucu, bu müdahaleyi askeri safhaya taşıdı. Rusya Ukrayna’daki yandaşlarının açtığı zemine hemen yığınak yaparak, önce Kırım’ı ilhak etti ve böylece Karadeniz’deki varlığını tahkim etti. Ardından Batı’nın Ukrayna ısrarından vazgeçmesi için, bir nevi ölümü gösterip sıtmaya razı etmek sadedinde, Kırım’dan başka bölgeleri de ilhak edebileceğini, hem siyasi söylem hem de askeri eylemlerle güçlü bir şekilde ortaya koydu…

Gürcistan ve özellikle Ukrayna, Rusya’nın arka bahçesi; daha doğrusu hayat sahasıdır. Rusya’nın gösterdiği çok sert tepki de bunun tezahürü idi. Ve Batı, Gürcistan için üzüntülerini ifade etmekle yetindi. Ukrayna konusunda ise bu kadarıyla yetinemezdi. Fakat Rusya’nın tepkisine eşdeğer bir adım atacak durumu da yoktu. Ekonomik ambargoya başvurarak Rusya’yı en azından daha ileriye gitmekten caydırmaya çalıştı!.. Buraya kadar kendisini çok zora sokacak sertlikte bir yaptırımla karşılaşmayan Rusya, Suriye konusunda da benzer bir atraksiyona başvurdu. Batı’nın tereddütlü tavrı ve ürkek politikaları, Rusya’yı bu ülkede fütursuzca hareket etmeye bir nevi teşvik etti. O yüzden de çok hızlı hareket etti ve beklenenden daha kısa sürede Suriye’deki gücünü ve varlığını perçinleyebildi… Ancak asıl iş bundan sonra başlıyor. Geç de olsa, Batı Bloku harekete geçmeye başladı. Gürcistan ve Ukrayna Rusya’nın hayat sahasıdır. Hele Ukrayna’yı kaybetmesi, Rusya’nın imparatorluk iddiasını tümüyle kaybetmesi demektir. Suriye ise çıkar sahası… Ve burası Batı’nın da çıkar alanı. Yani, Batı Suriye’yi hepten Rusya’ya bırakacak değil! Resmi gerekçe DAEŞ ile mücadele olsa da, Batı; Suriye’yi ve genel olarak Orta Doğu’yu, Rusya ve İran’ın yeni ihtiraslı politikalarına terk etmemek üzere, vaziyet alıyor…

Hatırlayınız, İran’dan kaynaklanabilecek füze tehditlerine karşı, Malatya Kürecik’te, NATO füze kalkanı (2012 yılı başında) kurulmuştu. Ve bu füze kalkanına karşı, en sert tepki Rusya’dan gelmişti… Moskova doğru bir tespitle, bu sistemin İran’dan ziyade Rus füzelerine karşı kurulduğunu dile getirmişti. Ve Kremlin bu söylemini bizzat kendi eylemiyle de şimdi doğruladı. Son iki hafta içinde, Suriye’ye S – 300 ve S – 400 füzelerini gönderdi. Rusya’nın bu tehlikeli hamlesine karşılık, NATO da, Türkiye’nin hava savunmasını güçlendirmek üzere, yeni tedbirler alıyor. Bu çerçevede ABD’nin USS Porter ve USS Carney destroyerleri, önümüzdeki günlerde Akdeniz’de görev yapmaya başlayacak. Bu gemilerin Malatya Kürecik’teki füze kalkanı ile entegre şekilde çalışacağına özellikle işaret edelim… Bu arada ABD ile birlikte, Fransa, İngiltere, Almanya ve Danimarka (başka ülkeler de katılabilir…), terörle (DAİŞ) mücadele için Suriye’ye, hava deniz ve kara unsurlarından oluşan askeri güç gönderiyor. Tabiatıyla bu durum, Rusya’nın Suriye’deki manevra kabiliyetini önemli ölçüde sınırlayacak.

Diğer taraftan NATO, Rusya’yı fena halde rahatsız edecek bir adım daha attı. Brüksel’deki Dışişleri Bakanları Toplantısında; NATO Genel Sekreteri, 29. Üye olmak üzere, Karadağ’ı davet ettikleri açıkladı ve “Bu çok özel bir müttefikliğin başlangıcı” şeklinde bir izahta bulundu. Eski Yugoslavya’nın dağılmasından itibaren, bağımsızlığını kazanan en son ülke olan Karadağ’ın NATO üyeliği, Rusya’nın Balkanlar’da hiç de görmek istemediği bir durum. Fakat benzer bir durum, gelecekte Kafkaslarda da, mesela Gürcistan ve Azerbaycan için ortaya çıkabilir… Netice: Rusya her zaman kapıyı omuzlayarak istediği sonucu alamaz. Bunu Suriye’de de göreceğiz!..      

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.