İran’ın bölgesel tehdidi

A -
A +
Halep’te, kuşatma altındaki silahsız ve savunmasız insanları katliamdan kurtarmak için yapılan tahliye çalışmalarına en büyük engeli İran koyuyor… Sebebi, Suriye üzerindeki hedefleridir!
 
 
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil Cübeyr, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile Riyad’da yaptığı ortak basın toplantısında şunları söyledi: “Dünya ülkelerinden, İran’ın olumsuz müdahaleleri, teröre destek vermesi, mezhep temelli fitne ateşini yakması ve Hürmüz Boğazı'ndaki deniz ulaşımı üzerinde oluşturduğu tehlikeye karşı güçlü tedbirler almasını talep ediyoruz…” Uluslararası mahiyetteki bu çağrıda, tek bir cümlede yer alan o kadar çok suçlayıcı ifade ve hüküm var ki, her biri başlı başına bir büyük problem. Suudi Arabistan ile İran arasında, özellikle son birkaç yıl içinde; karşılıklı olarak dozajı yükselen itham ve suçlamalar, âdeta doğrudan bir çatışmanın fitilini tutuşturacak seviyeye gelmiş bulunuyor. Şüphesiz, Adil Cübeyr’in İran’a dönük sözlerini çok dikkatli şekilde incelemek gerekiyor. Mesela; “Teröre destek vermesi ve mezhep temelli fitne ateşini yakması” suçlaması, sadece Suriye için dile getirilmiyor. İran’ın özellikle Yemen’de, Husiler üzerinden Suudi Arabistan’a yönelik olarak kurguladığı ve desteklediği saldırılar, bu ülkenin ulusal güvenliği bakımından çok büyük tehdit oluşturuyor… Nitekim İran Devrim Muhafızlar Komutanı olan General Ali Caferi, Halep’in düşmesinden sonra, sıranın Yemen ve Bahreyn’e geleceğini söyledi.
Ali Caferi, Tahran’da daha önce yaptığı bir başka konuşmasında İran Devrimi uğrunda kendilerinden geçmeleri gerektiğini ifade ederek, beş ülkede, (Suriye, Irak, Afganistan, Pakistan ve Yemen) kendilerine bağlı 200 bin silahlı gencin hazır olduğunu ifade etmişti… Bu itiraf (Acem palavrası ile sayının yükseltilmiş olduğunu varsaysak bile), İran’ın bölgesel ölçekte ne denli büyük tehdit teşkil ettiğini/edebileceğini bize anlatıyor… Yemen’de nüfusun yaklaşık yüzde 30’unu teşkil eden ve Şia’ya yakın olan Zeydîler (Husiler adını taşıyan silahlı grup, sayısal olarak çok büyük olmamakla birlikte, İran’ın öteden beri yaptığı büyük silah ve para yardımı ile çok büyük güç kazandı…), ülkede devlet düzenini neredeyse tamamen ortadan kaldırmış durumdalar. Bu ülkede her gün kaç kişinin öldüğü bile, artık dünya ajanslarının gündemine doğru dürüst girmiyor!.. Suudi Arabistan’da nüfusun yaklaşık yüzde 20’sini teşkil eden Şiîler petrol rezervlerinin temerküz ettiği bölgelerde yaşıyor ve ülkenin geleceği açısından, İran’ın etkisine açık olması hasebiyle büyük tehdit oluşturuyor. Bahreyn’in nüfusunun yüzde 71’i Şiî’dir. Bahreyn, Kral Fahd Geçidi adı verilen ve deniz üzerinde inşa edilmiş olan 25 km’lik kara yolu ile Suudi Arabistan’a fizikî olarak bağlanmıştır. Arap Baharı olaylarının alevlendiği sıralarda, bu küçük ülkede çok büyük hadiseler cereyan etti. Suudi Arabistan’dan gönderilen takviye güvenlik güçleriyle, çıkan kanlı olaylar zorlukla bastırılabildi. Ancak gerilim o günden beri artarak devam ediyor. İranlı generalin ifadesine bakılırsa, çok da uzak olmayan bir gelecekte Bahreyn tekrar karışabilir!..
Halep tahliyesi sırasında, bir kere daha görüldü ki, İran hâlihazırda ve gelecekte Suriye’nin hem toprak hem de toplumsal bütünlüğü açısından en büyük tehlikeyi oluşturuyor. Zira toplam olarak, yüzde 13 oranındaki bir azınlığa (Yüzde 9 Nusayri, yüzde 4 İsmailî-Arap Alevîsi) dayanan Baas rejimini ayakta tutmak için, beş yıl boyunca burada bütün gücüyle (On binlerce asker ve milis gücünü bilfiil Suriye topraklarında savaştırarak…) destek verdi. Gücünün yetmediği ve Esad’ın yıkılmak üzere olduğu noktada, bizzat Rusya’ya müracaat ederek ve onu da işin içine fiilen katarak, bugünkü sonucun doğmasında, aslî fail olarak rol oynadı. Şu hâlde İran’ın, bu politikalarla hem Orta Doğu ve hem de genel olarak İslam âlemi için taşıdığı potansiyel tehdit ve tehlikeyi çok ciddiye alıp, buna karşı tedbirler geliştirmek kaçınılmaz oluyor. Çünkü bu politikalarla, Irak’ı paramparça hâle getirmiş olan ve Suriye’yi de aynı çıkmaza sürükleyen İran; Yemen, Bahreyn ve Şiî nüfusun belli oranlar üzerinde olduğu Suudi Arabistan, Kuveyt, Pakistan vb. memleketler için de alarm veriyor.
Burada en çok dikkat edilmesi gereken husus, İran’ın sureti haktan görünüp, güya barış yanlısı bir ülke görüntüsü içinde, ama bütün güç ve imkânlarıyla mezhep temelli çatışmaları körükleyip bizzat içinde yer almasıdır. Ve bazı Şiilerin dahi itiraf ettiği üzere, bu durumdan en fazla yararlanan da İsrail devleti olmaktadır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.