Aşıyı beklerken…

A -
A +
Koronavirüsün allak bullak ettiği dünya artık aşıyla yatıp aşıyla kalkıyor… Öne çıkan aşı markalarının hastalığı önleme oranı da tartışılıyor. En önemlisi de şu; aşılama işi ne kadar zamanda tamamlanabilecek?
 
 
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın daha önceki açıklamalarına göre, her şey yolunda gitmiş olsaydı, 14 Aralık itibarıyla ülkemizde aşılama işi fiilen başlamış olacaktı… Ama bunun olmadığını görüyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kabine toplantısından sonra yaptığı açıklamaya göre, bugün veya yarın (Cuma) başlaması bekleniyor. Demek oluyor ki, aşılama programında asgari bir aylık bir gecikme var. Gecikmenin temel sebebi, elbette ilaç firmasının taahhüt ettiği zamanda bize ulaştıramaması. Çin’de salgının yeniden artış göstermesi sebebiyle, gümrük teşkilatının çalışmalarını da etkileyen kısıtlamaların uygulandığını biliyoruz. Gecikme için prosedür veya teknik bakımından başka aksamalar var mı yok mu, bunun ayrıntılarını bilmiyoruz. Dolayısıyla resmî makamların yaptığı ve bundan sonra yapacağı açıklamalara itibar etmek durumundayız. Ancak toplumun çeşitli kesimlerinde, ucuz spekülasyonlarla karışık devam eden tartışmalar var. Özellikle iktidarın virüsle mücadelede, söylendiği kadar başarılı olamadığını, aşı meselesinde ise hayli geciktiğini iddia edenler, bir de tercih edilen aşı markası üzerinde kafa karıştırır biçimde fikir yürütüyorlar…
Neden Çin aşısı CoronaVac alınmış da, mesela Prof. Uğur Şahin ve eşi Dr. Özlem Türeci'nin sahibi oluğu BioNTech firmasının ürünü alınmamış? Bu konuda hükûmetin yaptığı tercihi, ısrarla başka mecralara taşıyarak didiklemek isteyenler bayağı faal… Türkiye’nin yabancı ilaç firmalarına olan borcundan tutunuz da, idari açıdan yeterince hızlı hareket edilmediği ve zamanında gerekli bağlantıların yapılamadığı noktasında ayağı yere basan-basmayan eleştiriler gırla gidiyor. Bu konuda Sağlık Bakanı'nın yaptığı teferruatlı ve mükerrer açıklamalar da bazılarını hiç kesmiyor!.. Neticede hayati bir mesele söz konusu ve insanların hassasiyet göstermesi de tabii bir durum. Ancak gerçekleri de ters yüz etmemek gerekir. Yapılanları ve yapılamayanları doğru şekilde değerlendirmeli. İsrail’in nüfusunun yüzde 20’sini aşılamış olmasını bir tarafa koyarsak, diğer bütün ülkelerin hepsi henüz işin başlangıcında. Salgından 380 bine yakın ölüm vakasıyla en fazla hasar alan ülke olan Amerika dahi, 330 milyonluk nüfusundan sadece beş altı milyon kişiyi aşılayabilmiş durumda. Aynı şekilde 80 bin küsur vefat sayısı ile kayıp yönünden, üst sıralarda olan İngiltere de henüz işin başlangıcında. Demek oluyor ki, ülkeler arasındaki zaman farkı gün ve hafta meselesi. Şüphesiz burada saat ve dakikaların dahi önemi çok büyüktür. Ama beri tarafta da şartlar ve imkânların belirlediği bir durum söz konusu…
Türkiye’nin aşı konusunda çok gelişmiş bir altyapısı olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla, Çin ilaç firmasıyla yapılan ve BioNTech firmasıyla da yapılacak olan anlaşma çerçevesinde, taahhüt edilen elli milyon ve üstü dozluk aşının ülkemize ulaşımı, aksaksız şekilde gerçekleşirse, bundan böyle daha hızlı bir uygulama ile gecikme belli ölçüde telafi edilebilecek demektir. Doğrusu bu da bizi iyimser kılıyor. Velakin bir kesimin, sürekli olarak menfi hava estirmeye çalışması, iyimserliğimizi bastırıyor. Vaka kötümserlikle ne gibi bir sonuç elde edilir, orasını da ayrıca konuşmak lazım!.. Sürekli olarak bardağın boş tarafını öne çıkarmakla problemlerin çözümüne ne gibi bir katkı yapılabilir? Nisan ayı itibarıyla Türkiye’nin kendi yerli üretimi olan aşının da devreye girmesiyle, bu konuda daha olumlu bir ortam sağlanacak gibi. Ama unutmayalım, tek başına aşı bu salgının çaresi değil ve olmayacak. Kaldı ki, Türkiye aşı konusunda bütün eksiklerini ikmal etse de, dünyanın başka yerlerinde salgın sürdüğü müddetçe bizi de etkilemeye devam edecek. Bunu bilmek için uzman olmaya da gerek yok. Gelgelelim bazı meslektaşlarımızın, doktorları da sollayarak uzmanlık taslamaları ve insanların kafasını yalan-yanlış bilgilerle doldurmaları fazlasıyla moral bozuyor.
Aşı süreci gecikmeli de olsa, üç milyon dozla da olsa artık başlamış bulunuyor. Bu konuda bolca üretilen dedikodulara da aldırmayalım… “Torpil meselesi” vb. söylentiler asılsızdır. Kim ne derse desin, Türkiye şimdiye kadar salgınla yapılan mücadelede sosyal devlet fonksiyonunu en iyi yerine getiren ülkelerden biridir. Ama aşı geldi diye, diğer tedbirleri sakın ha elden bırakmayalım!..
En iyi korunma yollarını da artık herkes ezberlemiş olsa gerek. Bilhassa mesafeyi korumak, kalabalık yerlerden uzak durmak ve temizlik. Bizi ne kadar rahatsız etse de, maskeyle bir müddet daha barışık olmak zorundayız. Aman enseyi karartmayalım, bir gün mutlaka bu maskeler de düşecek...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.