Felaket geliyorum diyor!..

A -
A +
Türkiye’nin kırk bir ilinde kuraklık şartları hüküm sürüyor… Diğer taraftan Karadeniz ve Marmara Bölgesinde sağanak yağışlar afet hâlini aldı. Bu arada Marmara Denizini müsilaj denilen salya yavaş yavaş boğuyor!
 
 
Gazeteniz Türkiye’nin bugünkü manşeti, bir çevre felaketinin nasıl bağıra bağıra geldiğini etraflıca anlatıyor… Uyarı mahiyetinde sık sık kullanılan bir laf vardır hani; TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ? Evet, gerçekten bağıra bağıra gelen bir felaketin acaba ne kadar farkındayız? Son çeyrek yüzyılda en çok konuşulan, tartışılan, üzerinde en fazla kitap ve makale yazılan; haber ve yorum yapılan konuların başında, hiç şüphesiz iklim değişikliği, küresel ısınma ve çevre kirlenmesi geliyor. Çevre kirlenmesini önleme konusunda, dünya genelinde bir hassasiyet ve bilinç oluşturmak için son yıllarda artan gayretler söz konusu. Fakat ne gariptir ki, bu alanda öncülük eden gelişmiş ülkeler, aynı zamanda bizatihi çevreyi en fazla kirleten aktörler!.. Hatırlayınız, 1992 yılında Rio de Jeneiro’daki iklim zirvesinde tasarlandığı gibi hayata geçirilemeyen, daha sonra Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne ek olarak imzalanıp yürürlüğe sokulabilen Kiyoto Protokolü'nde, gelişmiş ülkelere getirilen özel yükümlülükler vardı… O tarihlerde atmosfere salınan karbon gazlarının toplamda yüzde 37’sini ABD, yüzde 16’sını ise Rusya üretiyordu! Ve ABD bu protokolü imzalamaya yanaşmamıştı. (Zira kendi sanayiini çökertmek istemiyordu…) Aynı ABD daha sonra Donald Trump döneminde Paris İklim Anlaşması'ndan da çekildi. Neyse ki, Joe Biden Yönetimi yeniden adı geçen sözleşmeye dâhil oldu… Türkiye de, Kiyoto Prokolü'nü birkaç yıllık gecikme ile imzalayan ülkeler arasında.
Küresel ısınma ve iklim değişikliği meselesi, esasen dünyanın birinci problemi ve gelecek nesilleri de doğrudan ilgilendiriyor. Çevre meselesi aynı zamanda gelecek nesillerin hayat hakkını koruma konusudur… Bu hakkı gözetebilmek için uygulanması gereken şartlar oldukça zorlu ve  “SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA” kavramı içinde değerlendiriliyor. Ama bu kavramın bütün dünya ülkeleri tarafından ne derece anlaşıldığı ve hazmedildiği çok tartışma götürür!.. Yukarıda verdiğimiz Amerika örneği bunun en açık delilidir. Ama şunu bilmek durumundayız ki, Dünya ekosistemi kırmızı alarm veriyor. İnsan eliyle gerçekleştirilen faaliyetlerin sebep olduğu küresel ısınma ve iklim değişikliği meselesi, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri ayırt etmeden topyekûn biçimde ilgilendiriyor… Çin ve Hindistan gibi bazı ülkelerde bugün için çevre kirliliği çok çarpıcı biçimde etkilerini gösteriyor. Ama çok köklü tedbirler alınamazsa, yarınlar için bu kritik durumdan diğer ülkelerin de kaçınma şansı yok.
Tekrar ülkemizdeki duruma dönecek olursak… Bir taraftan kırk bir ilimizde hüküm süren kuraklık şartları söz konusu. Bu durumun ürün rekoltesinde ciddi eksilmelere sebebiyet vereceği, yetkililer tarafından ifade ediliyor. Diğer yandan da son birkaç gündür Karadeniz ve Marmara Bölgesinde afet hâlini alan sağanak yağışların, Akdeniz Bölgesinin doğusunda Adana ve Mersin’i de etkileme ihtimali var. Amasya, Tokat, Samsun, Kastamonu, Ordu ve Sinop ile Bursa’yı vuran yağışların meydana getirdiği hasarları bile tam olarak tespit etmek çok zor… Kış aylarından bu tarafa, memleketimizin çeşitli bölgelerinde tekrar eden bu yağışlar hakikaten ciddi zararlara yol açtı. Ancak beri tarafta, Orta Anadolu’da bambaşka bir tablo görüyoruz. Uzun yıllardır, yer altı sularının hesapsızca ve sorumsuzca kullanılmasından dolayı, giderek büyüyen bir tehlike ile yüz yüzeyiz. Son olarak Konya’da yaklaşık yetmiş metre derinliğinde açılan obruklar var. Ve bu obrukların sayısı seneden seneye çok hızlı artış gösteriyor… Yağışlardan oluşan yer üstü sularını gerektiği gibi ve yeterince depolayamadığımız, yer altı sularını da hoyratça tükettiğimiz için büyük bir tehlikeye doğru hızla yol alıyoruz!..
Bu arada Marmara Denizi, müsilaj (Deniz Salyası) denilen bir felaketle boğuşuyor. Daha doğrusu bu felaketten dolayı boğuluyor. Anlayacağınız Marmara Denizi nefes alamıyor. Nefes alamadığı için de burada yaşayan canlılar hayata tutunamayacak duruma düşüyor. Tehlikenin ne kadar büyük olduğunu henüz tam olarak idrak edebilmiş değiliz… Velakin bu konunun uzmanları dehşet verici şeyler söylüyor. Eğer hızla tedbir alınmazsa, Marmara Denizini büsbütün kaybedebiliriz! Yakın gelecekte bu deniz salyasından dolayı balık popülasyonunun ciddi boyutlarda azalması tehlikesi var… Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Marmara Denizindeki felaket için 6 Haziran’da acil eylem planını açıklayacaklarını duyurdu. Temennimiz o ki, bu acil eylem planı, ismi gibi acil şekilde devreye sokulur ve bağıra bağıra gelen felaketin tez zamanda önüne geçilir… Aksi hâlde yarın çok geç olabilir!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.