Unutursun Mihriban’ım…

A -
A +

Birden hatırladım…

Bazen kimi hususlar, insanlar ilginç bir şekilde kendini yazdırır sizlere. Durduk yere “Unutursun Mihriban’ım” şiiri düştü aklıma… Bu elbette bir tesadüf değil. 7 Haziran geçmiş oysa. Neden birden 7 Haziran ve Abdürrahim Karakoç Usta geliyor aklıma? Bilmiyorum ve hiçbir fikrim yok! Takvimlere sorunca beni doğruluyor. Karakoç Usta, bir 7 Haziran’da dâr-ı bekaya göçmüş meğer… Hafızam beni yanıltmıyor.

Şair-Yazar Abdürrahim Karakoç, şiirimizin bayrak isimlerinden.

Kimi şairler gibi yaldızlanmasa da kendisi için şaşaalı anma etkinlikleri yapılmasa da her cümlenin içine katılmasa da o Türk ve İslam ülküsünün abide isimlerinden biri.

Bir de…

Bir şey var ki o da merhum Karakoç’un fikirde, manada ve insanlıkta yüksek bir çizgiyi yakalamış hem önemli ve hem de çok değerli bir mefkûre adamı olduğudur. Yazdığı şiirlerin tümünde çok güçlü ve sağlam bir karakterin emarelerini bulursunuz. O yazmış desinler diye yazmadı. Para kazanmak için kapıları aşındırmadı, şan şöhret peşinde koşmadı. İş olsun diye konuşmadı, birilerine yaranmak, makam mansıp kollamak için de koşturmadı…

Ne yaptıysa ne ettiyse ve ne söylediyse temelinde Türklük şuuru ve İslam ahlakı vardı. Şahsında toplanan o sağlam irade ile ve çelikten imanla cümle yanlışlara, çarpıklıklara, ihanetlere, çürümüşlüklere meydan okudu. Şiirinin en hasını çok sevdiği milleti için yazdı… Milletinin dertleriyle dertlendi, hüzünlendi. Anadolu irfanının temsilcilerinden biri oldu.

Bir” Mihriban” vardı yüreğinde. O Mihriban kimdi, neyin nesiydi kimseler bilmedi. Gençlik yıllarından beri yüreğinde kalan gizli bir sevdasının adıydı belki de… Açık etmedi, söylemedi, adını vermedi.

 

“Zaman erir kelep kelep/Meyve dalda kalmıyor hep
Unutturur birçok sebep/Unutursun Mihriban’ım

Hayat böyle bu gemide/Eskiler yiter yeni de
Beni değil kendini de/Unutursun Mihriban’ım”

 

Belli ki Mihriban unutmuş lakin kendisi unutmamıştır.

Bir Mihriban’ı bir de milleti ve imanı vardı Abdürrahim Karakoç’un… Türk İslam Ülküsünü yolu bilmiş ve bu uğurda bir ömür boyu binlerce dize kaleme almıştır. Gah Çin’de Doğu Türkistan’ın derdiyle kükrer, gah Kerkük’te Türkmen kardeşlerinin… Abdürrahim Karakoç’un fikir dünyası kaypak ve oynak değildir. Hiçbir siyasi gücün karşısında eğilmemiş, bükülmemiş ve dünya görüşünü değiştirmemiştir. O Anadolu’nun derviş yürekli alperenidir.

“Bir haber dolaşır semada pul pul;/Kılınçlar bilensin akın var Çin’e.
Yiğitler at sürer düşman içine;/Tarihe hükmeden bir ses duyulur:
- Vur! TÜRKLÜK aşkına vur!

…..

Ya... işte tarihin böyledir oğul!/Geçmişten hız alsın geleceğin de…
Göster Türklüğünü tunç bileğinle!/Bu dine, bu ırka ve bu toprağa
Sataşmak isterse herhangi gâvur:

- Vur! ALLAH aşkına vur!”

Evimizin kütüphanesindeki “Vur Emri" adını taşıyan şiir kitabıyla tanışmıştım kendisiyle. Belki de ilk ezberlediğim şiirler onun, merhum Dilaver Cebeci ve Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun şiirleri idi...

Abdürrahim Karakoç, halk şiiri geleneğinden hiç kopmadı. Halktan da hiç kopmadı aslında. Ezilen, hor görülen, yokluk içinde kıvranan milletinin acılarına duyarsız kalmadı. Davaların bir türlü neticeye bağlanamadığı adalet düzenine olan bir itirazıyla yazımızı bitirelim:

“Gene tehir etme üç ay öteye/Bu dava dedemden kaldı hâkim beğ.
Otuz yıl da babam düştü ardına/Siz sağ olun, o da öldü hâkim beğ.

Kırk yıl önce; yani babam ölünce/Kadılıklar hâkimliğe dönünce
Mirasçılar tarla, takım bölünce/İrezillik beni buldu hâkim beğ.”

7 Haziran 2012 tarihinde dâr-ı bekaya irtihal eden şairimize Yüce Allah’tan rahmet diliyorum. Ruhu şad mekânı cennet olsun...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.