Hukukçu ve Gazeteci!..

A -
A +

Yargıtay eski başkanlarından Prof. Dr. Sami Selçuk şöyle demişti, bir konuşmasında: "Hukukçuların istisnayı kural yapmayacaklarını, ceza yargılama yasasının maddelerini yorumlarken bilimsel kaynakları mutlaka okuyacaklarını, 'suçsuzluk karinesi', 'kuşku özgürlükten yanadır' (in dubbio pro libertate), 'kanıtlar sayılmamalı, tartılmalı' (argumente non sunt nemeranda sed panderanda), 'adalet yerini bulsun, ama dünya da yıkılmasın' (fiat justitia ne pereat mundus), 'bütün hukuk insanlar içindir' (hominum causa omne jus constitutum est), 'katılık adaletsizliğin çok yakınındadır' (iniquitati proxima est severitus), 'kimse hukuksal korumadan yoksun kılınamaz' (justitia nemini neganda), 'özgürlüğün fiyatı yoktur' (libertas est inaestimabilis), 'dosyada bulunmayan yeryüzünde de yoktur' (quod non est actis, non est mundo), 'kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapmamalısın' (quod tibi fieri non vis, alteri ne feceris), 'hukukta aşırıya kaçmak en büyük haksızlıktır' (summun jus summa iniuria) gibi hukukun iki bin yıllık temel ilkelerini gözeteceklerini, uygulama yaparken bunun bir güç gösterisine dönüşme havasına dönüşmemesi kaygısıyla davranacaklarını düşünüyorum." İşte "hukuk", daha da ötesinde "ceza hukuku" temelinde "Şike soruşturmasını karara bağlayacak olan" hakimler, "karar verirken" tam da Hoca'nın yazdığı gibi hukukun "2000 yıllık" bu temel ilkelerini uygulamak zorundadırlar; eğer "adaleti adil olarak dağıtıyor" iseler!.. Sami Selçuk'un anlattığı "evrensel hukuk ilkeleri", hakimlerin "adil ve doğru karar vermeleri" içindir!.. Bakınız, altını çiziyorum; "Hakimler için" diyorum; "Gazeteciler için" demiyorum!.. Gazeteci, sadece "görünen gerçeği değil", o görünen yüzün arkasında, yanında, üstünde, altında "acaba başka gerçekler de var mı" sorusuna cevap arayan adamdır; yani görünen gerçek "suçlu" ise, "acaba suçsuz mu", yok, görünen gerçek "suçsuz" ise "acaba suçlu mu" sorularının cevabı peşinde koşar. Gazeteci, bu görevi yerine getirirken, "gerektiğinde" tam bir "Şeytanın avukatı" olmak zorundadır; "gazeteciye düşen sorumluluk budur!.." "Haberci" gazeteci bunu yaparken "yorumcu gazeteci" de, "olaylara bakar, okur, araştırır" ve "kanaatini yazar"; bakınız altını çiziyorum; "kanaatini yazar!.." Bu kanaat "bazılarının, hatta çoğunluğun hoşuna gitmeyebilir"; ama "yorumcunun kanaatini yazması" basın özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün temelidir ve üstelik "anayasa teminatı altındadır!.." "Falanca siyasetçi başarısızdır" ya da "Filanca sanatçı çok kötüydü" veya "Falanca sporcu başarısızdı" yorumları, yorumcunun ne kadar hakkı ise, "Falanca teşvik primi vermiş olabilir, filanca şike yapmış olabilir, işte falan olay, filan telefon konuşması bunların gerçek olabileceğini gösteriyor" demesi de, "işte o kadar" yorumcunun hakkıdır; zira, gazeteci, "hukukçu değil", gazetecidir!.. İş, sadece "2000 yıllık hukuk ilkelerine kalsaydı", yani "gazetecilik olmasaydı", özetle "Bob Woodward and Carl Bernstein adlı iki gazeteci 'şeytanın avukatlığına' soyunmasaydı"; dünyanın hâlâ "Watergate Skandalı'ndan ve koca ABD Başkanı Nixon'un, hukuku da, ABD Anayasası'nı da, insan haklarını da, kamu vicdanını da paspas eden" o çok kirli "seçimlerdeki rakibinin seçim merkezini dinleme" operasyonundan haberi olmayacak ve Başkan Nixon "af karşılığı" suçunu itiraf ve de başkanlıktan istifa etmeyecekti!.. Evet, hakim, "eğer içlerinde bir suçsuz varsa, ve kalan 9 kişi suçlu ise, dahası suçsuz olanı ayırmak mümkün olamıyorsa", işte "9 suçluyu da suçsuz olanla beraber beraat ettirmelidir"; ama "gazetecinin böyle bir yükümlülüğü yoktur"; o "9 suçlunun nasıl beraat ettirildiğinin" de hesabını soracak ve dahası, "10 kişi arasındaki suçsuzu ve de dokuz suçluyu bulmanın" peşinden koşacaktır!.. Bakınız, bugün "Yargısız infaz yapıyorlar" denilen gazetecilerin yaptıklarının "tam tersini yapan" gazeteciler de var; yaptıklarına saygı ile yaklaşmak gerek, zira onlar da "kanaatlerini" söylüyor ve yazıyorlar!.. Ne var ki, kendileri "bunu yaparken", kendilerinin yaptıklarının tam tersini yapanları, "yargısız infaz yapmak" ile suçluyorlar. İyi bilmeliyiz ki, bu arkadaşlarımız, binlerce yıldır "geçerli" olan, "Amici vitia si feras, facias tu (Dostunun kusurlarına katlanırsan - göz yumarsan - kusur işlersin)" sözünü unutanlardır ve de "dostlarının bugünkü duruma düşmelerinde" büyük payları vardır!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.