İzlanda yenilgisi üzerine…

A -
A +

Türkiye bu gruptan rahatlıkla çıkacaktır. Şu anda “tehlikeye düşen” sadece liderliktir…

Federasyonumuzun ve bizi İzlanda’da temsil eden Oslo misyonumuzun “yalnız bıraktığı” millî takım kafilemizin  Reykjavik Havaalanı’nda başına örülen çoraplar, “umutla çıktığımız” millî maçı etkiledi ve sonuç hüsran oldu!..
Büyük çoğunluğu genç ve de “daha üç-beş maç bile beraberce millî olmamış” oyunculardan kurulu “ay-yıldızlı” takım,  karşılaşmanın ilk 35 dakikasında sahada “dondu”, kaldı.
“Ne yaptığını, ne yapacağını bilen” bir oyuncumuz bile yoktu âdeta. Hoca’mız da, bu tabloyu “endişe dolu bir yüz” ile saha kenarından seyrediyordu!..
Fransa maçının “o savunma hattının, o orta sahasının, o forvetlerinin yerinde” yeller esiyor ve bu yellerden “duran top ustası” İzlanda takımı istifade ederek, üst üste iki golü buluveriyordu; şanslıydık, gollerin dahası da gelebilirdi!..
35’ten sonra birazcık uyanabildik ve de golü de bulduk. Sonrası, tribünlerdeki taraftarlarımız ve ekran başındaki bizler için “geldi, geliyor” diye umutlandığımız golü, beklemekle geçti; bir iki gol fırsatını da kaçırdık ama “galibiyet bir yana” bir beraberliği bile hakedecek” futbolu oynayamadık; çıkanlar - girenler dâhil, “bir tek iyi oynayanın olmadığı” bir millî maçı, nasıl “Fransa karşısında yıllardan beri görmeye hasret kaldığımız futbolu oynayan bir millî takımı nasıl “mutluluktan uçarak” seyrettiysek salı gecesi tam tersi bir tablo içinde seyrettik; “emekleyemedik” bile!..
Fransa maçında “geçit vermez” sağ ve sol kanatlarımız, savunmanın ortasında “dimdik kalan” kalemiz, İzlanda önünde “delik deşik” olmuştu; yol geçen hanı gibiydi!.. Fransa maçının kahramanları Buraklar, Hasan Aliler, Melihler, Dorukhanlar, Zekiler, İzlanda önünde âdeta “yok olmuşlardı”; yazık!..  
Koca maç rakip kaleye “1,5 şut” atabilmiş, o “fiziği güçlü, uzun boylu” İzlanda defansını, “maç boyu havadan dövmek ve geçmek için” yaptığımız ve vazgeçmediğimiz mücadelemiz de, “normal olarak” hiçbir işe yaramamış, İzlanda’da “şanssızlığımızı yenmemiz” bir defa daha mümkün olamamıştı. Olamamıştı ama bu takımda “iş vardı, ışık vardı”; elbette “yenilgiler” de olacaktı; önemli olan “istikrarı bulana kadar” bu gençlere güvenmek ve “ısrar ile” bu kadrodan çıkacak millî takımla yola devam etmekti.
Sanırım Şenol Hoca da bunu yapacaktı; yapmalıydı!..
Salı gecesi görüldü ki, “bu takımın en büyük ihtiyacı”, saha içinde “takımı yönetecek, maça ve takıma ağırlığını koyacak” bir futbolcu, “bir ağabey, bir gerçek kaptan” idi!..
Burak, “bunu” yapamadı. Emre, “yaşı ve fiziği ile ‘ilk 11’de her maç 90 dakika’ istikrarını yakalayamayacaktı. Hakan Çalhanoğlu’ndan ümitli idim; kaç maçtır onu “yararlı futbolcu olarak bile” saha göremiyorum.
Şenol Hoca, tez elden “böyle bir futbolcuyu” içeriden ya da Avrupa’dan bulup takımın başına geçirmeli…
Türkiye bu gruptan “rahatlıkla çıkacaktır”; şu anda “tehlikeye düşen” sadece “lider olarak çıkmak” ihtimalidir; onda da şansımız sürüyor, son maçlara kadar da devam edecektir!..

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.