Nefsini aradan çeken, huzurlu olur

A -
A +

Allahü teâlâ, nefsi kendine düşman olarak yaratmıştır. Kötülükler deposu olduğu için hep kötülük yapmak ister. İslâmiyete uymak istemez. İslâmiyete uyanların nefisleri temizlenir. Temizlenen nefislerde, Allahü teâlâya ve Onun emirlerine, yasaklarına karşı bir düşmanlık kalmaz. Bunun için nefsini temizleyen, nefsini aradan çeken, nefsine uymayan bir kimse, herkesle iyi geçinir ve huzurlu olur. İbn-i Atâ hazretleri buyurdu ki: "Nefis, yaratılışı îcâbı edepsizdir. Halbuki kul, sürekli olarak edebe riâyet etmekle memurdur. Nefsin tabiatı îcâbı muhâlefet meydanında at oynatır. Kul, gayreti ile nefsin kötü arzularına ulaşmasını engeller. Nefsini dolu dizgin salıveren, şer ve kötü işlerde onun ortağı olur." Nefsine uyan, kibirli olur, kendini ve yaptıklarını beğenir. Bu hal, her iyiliğe engeldir. Nefsine uymayıp tevazu sahibi olan, her iyiliğe kavuşur. Dünyada huzurlu ve rahat olur. Ahirette de ebedi saadete kavuşur. Kibirli olan ise, kendisi rahat, huzurlu olamadığı gibi, başkasına da sıkıntı verir, huzursuzluk çıkartır. Böylece hem kendini hem de başkalarını yakar. Yanına başkasının oturmasını istememek, doğru sözü kabul etmemek, kusurunu söyleyene teşekkür etmemek ve zenginlerin davetini tercih etmek, kibir alâmetidir. Kibirli olan, sâlih insan olamaz. Kibir, her iyiliğe engeldir. Kibirli değilim diyen, kibirlidir. Hasta olduklarını bilseler! Kendini beğenen bir kimse, ilmi ile, ameli ile mağrûr olur. Egoist olur. Tövbe etmesi güç olur. Kendini üstün sanan kimse, aslında hatâlarını, nefsinin hevâsını beğenmektedir. Böyle kimse, hep nefsine uyar, nasîhat kabûl etmez. Başkalarını câhil sanır. Hâlbuki böyle kimselerin, kendileri çok câhildir. Ebû Hamza Horasânî hazretleri; "Nefsinden sıkılan kimsenin gönlü, yüce Mevlâsına bağlanmakla ünsiyet, yakınlık ve huzur bulur" buyurmuştur. Kendini üstün bilme ve yaptıklarını beğenme hastalığının ilâcını hâzırlayan âlimler, Ehl-i sünnet âlimleridir. Fakat bu hastalar hastalıklarını bilmedikleri, kendilerini sıhhatli sandıkları için, bu tabîblerin nasîhatlerini, ilimlerini kabûl etmezler, felâkette kalırlar. Ahmed bin Âsım Antâkî hazretleri buyurdu ki: "İnsanın en kötü işlerinden birisi gıybet etmesidir. Bu yüzden, dünyâ ve âhirette zarara uğrar. Hattâ o yüzden ona buğzedilir. Melekler ondan uzaklaşır. Şeytanlar sevinir. Gıybet, amelleri boşa çıkarır. Herkesin yanında sevgisini kaybeder. Değeri kalmaz. Gıybet ile nemime, söz taşımak, birbirine yakındır. İkisi de aynı şeyden doğar. İkisi de taşkınlık ve azgınlıktır. Azgın olmayan kimse bunlarla uğraşmaz. Söz taşıyan, kâtil gibidir. Gıybet eden ise, leş yiyen gibidir. Azgın kimse kibirlidir. İnsan nefsini bu hastalıklara kaptırınca, iftirâ günahına da girer. Böylece gıybet, kişinin nefsini temize çıkarmak istemesinden ve kendisini beğenmesinden doğar. Gıybetten, en büyük belâdan kaçar gibi kaçmak lazımdır. Çünkü o Kur'ân-ı kerîmde haram kılınmıştır." Kusuru başkasında arayanın etrafında insan kalmaz. Hep kendisini haklı bulan, kendi kusurlarını bırakıp başkasının kusuru ile meşgul olan, manevi bakımdan zerre kadar ilerleyemez. İhlâs ile ibâdet etmeyen Bel'âm-ı Bâûrâ gibi mürted olarak ölür. İbn-i Atâ hazretleri buyurdu ki: "Ahlâk iyi olmadıktan sonra, kılınan namazın, tutulan orucun çok olmasının önemi yoktur. Hattâ sadaka vermek ve nefsini yenmeye çalışmak bile hiçtir. Bu yolda yükselenler, ne namazla, ne de oruçla yükseldiler. Ne sadaka ile, ne de mücâhede ile üstün dereceler buldular. Yükselen, ancak iyi huyla yükseldi. Çünkü Resûl-i ekrem efendimiz; (Kıyâmet günü, bana en yakın olanınız, huy ve ahlâk bakımından en güzel olanınızdır) buyurdu." Evliyânın, İslâm âlimlerinin hayatını ve kitaplarını okuyanın kalbinden dünya sevgisi çıkar ve bu kimsenin ihlâsı artar. Böylece de, dünyada rahat ve huzurlu olur, ahirette de ebedi saadete kavuşur. Ebû Abdullah-ı Turuğbâdî hazretleri: "İlim, insana Allah korkusunu kazandırır. İlim sâhibi olan kimsenin başkalarından korkusu gidip, kalbinde yalnız Allah sevgisinden hâsıl olan bağlılık duygusunun artması ile huzur ve sükûna kavuşur. Bu haller ise, herkesin ilimdeki derecesine göredir" buyurmuştur. Beterin beteri vardır... Ölümü hatırlayan ve ona hazırlanan kimsenin huyu, ahlâkı güzel olur. Böyle kimse nefsine uymaz, kibirlenmez, insanlara tepeden bakmaz. Herkesi sever kendisi de sevilir, huzurlu olur ve huzur dağıtır. Zaten ölümü hatırlamak, ömrü uzatır, ömrün bereketini artırır. Çok yaşama arzusu ise, ömrü kısaltır. Böyle biri, üç şeye hasret gider: 1- Topladığına doymaz. 2- Umduğuna kavuşamaz. 3- Ahiret yolculuğu için yeterli hazırlık yapamaz. Huzurlu olmak isteyen bir kimse, hiçbir zaman, hiçbir şekilde halinden şikayetçi olmamalıdır. Her zaman ve her durumda şükredici olmalıdır. Zira beterin beteri vardır. Ebû Bekr Kettânî hazretleri: "Takvâ sâhibi; nefsinin isteklerine uymayan, İslâmiyetin emirlerine tam uyan, yakîn ile huzur bulan, tevekkül direğine dayanan kimsedir" buyurmuştur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.