Afrika’da “Türk Modeli”

A -
A +

16-18 Aralık tarihlerinde 3. Türkiye-Afrika Zirvesi büyük bir katılımla İstanbul’da yapıldı. 1998’de başlayan Türkiye’nin Afrika’ya yönelik açılımı 2008’de zirve toplantılarına dönüşerek kurumsallaşmaya başladı.

Son yirmi yılda Türkiye’nin Afrika’daki görünürlüğü her alanda artarak devam etti. Türkiye hem belli devlet kurumlarıyla hem de sivil toplum kuruluşlarıyla kıtanın dört bir yanında varlık göstermeye başladı.

Bugün itibarıyla Türk Havayolları 61 noktayla Afrika’nın dünyayla bağını sağlayan en önemli hava yolu şirketi konumuna geldi. Açılmasının üzerinden fazla zaman geçmeden İstanbul Havaalanı Afrika’nın en önemli aktarım merkezine dönüşmüş durumda.

TİKA, Maarif Vakfı, Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlar kalkınma, eğitim ve kültürel alandaki ve belli sivil toplum örgütleri ise yardım faaliyetleriyle Türk Kamu Diplomasisi’nin taşıyıcı organları olarak faaliyetlerini devam ettirmektedirler.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Kurumunun burslusu olarak 2010-2019 yılları arasında 52 farklı Afrika ülkesinden beş binin üzerinde öğrenciye eğitim desteği sağlandı.

Başbakanlığı dönemi dâhil olmak üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan 30 Afrika ülkesini ziyaret etti. İlişkileri derinleştirmek için 96 anlaşma imzalandı. Yirmi yıl içinde kıtayla olan ticaret hacmi 5,4 milyar dolardan 25,3 milyar dolara çıktı.

 

Türkiye Afrika’da nasıl yol aldı?

 

Tabii ki hiçbir şey durup dururken olmuyor. Emekle oluyor. Türkiye, yirmi yıl önce dikkate değer varlığının olmadığı Afrika’da artık yeni bir modelle anılır hâle geldi.

İlk önce Kıta’da kalkınma ve insani yardımlarla varlık gösteren Türkiye, zamanla ilişkileri kurumsallaştıran adımlar attı. Bugüne kadar “Sömürülen Coğrafya” olan Afrikalıların kafasındaki “yabancı/sömürgeci” imajının dışında bir aktör olarak sürece dâhil oldu.

Kıta’da Türkiye’nin tahminlerin ötesinde Kıta'da hızla kabul görmesinde sömürgeci geçmişinin olmaması ve diğer sömürgeci güçler gibi davranmaması etkili oldu.

1990’larla birlikte sadece Türkiye’nin değil Kıta ile geçmişi olan ve olmayan bazı önemli güçlerin de bölgeye ilgisi arttı. ABD, AB, Çin, Hindistan, Rusya ve İran gibi güçler Afrika ülkeleriyle zirveler düzenlediler. Bu sürece dâhil olan her güç kendi yaklaşımıyla Kıta’da varlık göstermeye çalıştı. Aynı zaman diliminde önemli güçlerin Kıta’ya olan ilgisi, rekabeti de beraberinde getirdi.

Bu süreçte tavırlarıyla kimi güçler sömürgeci geçmişlerini hatırlatırken kimisi yeni modelle varlık gösterdiler. Örneğin; Fransa Kıta insanlarının zihnindeki bilindik tavrından bir şey kaybetmediğini gösterirken, Çin yeni “sömürgeci güç” tavrıyla Kıta’ya yayılmaya başladı.

Bazı Avrupa ülkeleri gibi sömürgeci geçmişi olmayan Çin, Kıta’ya dâhil olma sürecinde kabul gördü. Faklı bir ortak ve alternatif olarak görüldü. Fakat, zamanla Çin’in de diğer sömürgeci güçlerden pek farkı olmadığı anlaşılmaya başlandı.

Çünkü aldıkları işler için çalışanların Çin’den getirilmesi, parası zamanında ödenmeyen işler için bazı kazançlı yerli kurumlara el konulması ve şartlı yaklaşımlar Çin’e karşıda olumsuz havanın oluşmasına katkı sağladı.

Türkiye, Kıta’ya farklı yaklaştı. İlk önce kalkınma, insani yardımlar, kültürel faaliyetlerle ve yeni açtığı temsilciliklerle kendini Kıta’da tanıttı. Sürece “Yumuşak Güç” ile başladı ve daha sonra karşılıklı ziyaretlerle diplomatik, siyasi, ekonomik ve güvenlik alanında iş birliği süreci derinleştirildi.

“Hep ve daha çok bana” yaklaşımından uzak “kazan kazan" prensibiyle hareket etti. Afrikalıların yeni bir “sömürgeci güç” arayışında olmadığı bilinciyle kendini güvenilir ve birlikte çalışılabilecek ortak olarak sundu. Diğerlerinin Kıta ülkelerine yönelik şartlı ve kısıtlayıcı tavırlarının aksine Türkiye şartsız bir ilişki modeliyle ortaya çıktı.

Türkiye’nin Kıta’da varlık gösteren güçlerden farklı ve yapıcı bir tavırla “hep beraber kazanacağız” söylemiyle devam etmesi Afrika’da kabul gördü.

Nitekim bu kabulün bir sonucu olarak 3. Türkiye Afrika Zirvesi’ne Kıta’dan 16 devlet ve hükûmet başkanı, 102 bakan, onlarca ilgili kurum temsilcisi, Türkiye’nin Kıta’daki büyükelçileri ve Kıta ülkelerinin Türkiye’deki büyükelçileri katılım sağladı.

Türkiye’nin Afrika’da ortaya koyduğu modelin ve Kıta ile yakalanan iş birliği zemininin daha da güçlenmesi için rasyonel zeminde “kazan kazan” prensibiyle hareket edilmesi elzemdir.

Başkalarının dediği gibi “Kara Kıta” deyip geçmemek lazım…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.