Îmândan sonra en kıymetli iş...

A -
A +

Makâlemizin başında ifâde edelim ki, Sevgili Peygamberimiz, Mekke-i mükerreme'de bıkmadan-usanmadan yaptığı devâmlı tebliğlerden sonra, Tâif'te de bir ay boyunca İslâmiyeti anlattığı hâlde, insanlar inanmayınca, hattâ kendisini ve yardımcısı Zeyd bin Hârise'yi (radıyallahü anh) taşlamaya kalkınca, o seferden üzüntülü bir şekilde dönerken, Cebrâîl aleyhisselâm gelip:

"Yâ Resûlallah, Sen istersen, Allahü teâlâ, iki melek gönderip şu dağları birbirine kavuşturarak bu insanları helâk edecek" demiş, ama O; "Ey Cebrâîl kardeşim! Bunlar bilmiyorlar, bilseler böyle yapmazlar; onların nesillerinden bana inanacak insanların çıkacağını ümîd ediyorum" meâlinde sözler söylemiştir...
Şek-şüphe yok ki, O rahmet Peygamberini, o günün bir kısım insanları tanıyamadığı gibi, bugünün insanları da tanımıyorlar. Eğer onu bir tanısalar, canlarından çok severler, îmânla şereflenirler; değil hakâret etmek, aleyhinde konuşmak, bilakis başlarına tâc yaparlar...

"HAYIRLI ÜMMET"
Şimdi biraz Batı'ya uzanalım: Hâtırlarda olduğu gibi, Fransız dergilerinden "Le Point: Nokta" 1980 yılını "Hazret-i Muhammed Yılı" olarak ilân etmişti. Dergi, bu seçimine sebep olarak, "Hazret-i Muhammed'in, yedinci yüzyılda yaşamış olmasına rağmen, dünyâdaki tesîrini, her geçen gün büyüyerek sürdürmesini" göstermişti.
Son peygamber olan Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem), 150 bin mübârek insan, güzîde sahâbe, "hayırlı ümmet" meydâna getirmesi, onların da 30-40 sene gibi çok kısa zaman zarfında gâyet mahdût imkânlarla Endülüs'ten [İspanya'dan] Çin'e kadar olan geniş coğrafî bölgeleri fethedip oralara ilim, irfân, ahlâk, fazîlet, adâlet, medeniyet, nûr ve hidâyet götürmeleri konusu ciddiyetle incelenmesi gereken bir konudur.
"Ahlâk İlmi" âlimlerinden Ali bin Emrullah'ın [Doğumu: Isparta-vefâtı ise: Edirne] dediği gibi, "İslâm âlimlerinin çoğuna göre: İnsanlar iyiliğe, yükselmeye elverişli olarak doğarlar. Sonra nefsin kötü arzûları, güzel ahlâkı öğrenmemek ve kötü arkadaşlarla düşüp kalkmak, kötü huyları meydana getirir."
İşte kötü, bozuk çevrelerde yetişen insanlar, içerisinde bulundukları akıntıya kapılıyorlar.
KALP NAZARGâH-I İLâhìdir
Kalp nazargâh-ı İlâhîdir. Onun için Peygamber Efendimiz, îmândan sonra en kıymetli işin, kalplere sürûr vermek olduğunu beyân buyurmuşlardır. Taberânî'nin "Mu'cem"inde geçen bir ibârede "idhâlü's-sürûr fî kalbi'l-mü'min" ifâdelerini görüyoruz. Yani "mü'minin kalbine sürûr, sevinç vermek."
Evliyânın, Allah dostlarının büyüklerinden olan Bâyezîd-i Bistâmî de [kuddise sirruh], ulaştığı yüksek mertebeye ne ile ulaştığını soranlara, bu cevâbı vermiştir. Yani "insanların kalplerine sürûr vermekle" buyurmuştur. Hattâ kabr-i şerîfinde [türbesinde] de bu ibâre yazılıdır.
Bir hadîs-i kudsî rivâyet edilir: "Beni arzım ve semâm istîâb etmez, fakat mü'min kulumun kalbi istîâb eder" şeklinde.
Şu âyet-i kerîme insanın mükerrem yani şerefli/onurlu bir varlık olduğunu ne güzel ifâde etmektedir: "Andolsun, biz, insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini, en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık" [İsrâ, 70]

"MÜ'MİN ŞEREFLİDİR"
Sevgili Peygamberimizin şu hadîs-i şerîfi de, bu hakîkati teyit ve te'kîd ediyor: "el-Mü'minü ğırrun kerîmün...: Mü'min şerefli/onurlu ve kerîmdir/kerem sâhibidir..." [Ebû Dâvûd, Edeb, 5]
Şerefli ecdâdımız, toplumun her kesimine yardım elini uzatmış; hastalar için hastahâne-şifâhâne-bîmârhâneler; fakîrler-garipler-yoksullar için aşevleri; kimsesiz çocuklar için yurtlar; yetîm ve muhtaçlar için dârul-eytâmlar, dârul-acezeler, huzûrevleri yapmışlar; hattâ yaralı leylekleri tedâvî vakıfları [gurabâ-hâne-i laklâkân gibi], yetîm yavruları evlendirmek için cihâz [çeyiz] vakıfları kurmuşlardır. Sadaka taşları ve yardım sandıkları, bizim kültür ve medeniyetimizin ürünüdür. Bunların nicelerini sayabiliriz...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.