Edebin İslâmiyetteki önemi

A -
A +

İslâm dîni, edeb ve güzel ahlâk dînidir. İslâm âlimleri (rahmetullahi teâlâ aleyhim ecmaîn), terbiyede ve güzel ahlâkta, İslâm dîninin mümessili olmuşlardır. Onu dünyâya böyle tanıtmışlardır.

Abdullah bin Mübârek buyurdu ki: "Edeb nedir? Âlimler çeşitli şekillerde tarif etmişlerdir. Bence edeb, kişinin nefsini tanımasıdır."
Hiçbir bî-edeb yani edebsiz, Allahü teâlâya kavuşamamıştır.
İslam ahlâkına göre huylar, güzel ve çirkin olmak üzere iki kısma ayrılır. Güzel huylara "ahlâk-ı hasene" veya "ahlâk-ı hamide", kötü huylara da "ahlâk-ı kabiha" veya "ahlâk-ı zemîme" denir. Edep, hayâ, cömertlik, tevâzu (alçak gönüllü olmak), ikrâm gibi huylar güzel; kibir, hased (kıskançlık), kin, düşmânlık, cimrilik, sefîhlik gibi huylar da çirkindir.
İslâm âlimleri, güzel ahlâkı; "Güler yüzlü olmak, insanların kalbini kırmamak, kimseyle münâkaşa etmemek, Müslümânlara sû-i zanda (kötü zanda) bulunmamak, cömert olmak ve dîne hizmet" diye tarif etmişlerdir. Güzel ahlâka sahip olmak için, kötü huyları teşhîs etmek lâzımdır...

O'NUN DİLEMESİ İLE...
Allahü teâlâ, insanları yarattığı gibi, insanların işlerini de yaratıyor. İyi ve fenâ şeylerin hepsi, O'nun takdîri, dilemesi iledir. Fakat, iyi işlerden râzıdır, beğenir. Fenâlardan râzı değildir, beğenmez. İyi ve kötü her iş, O'nun istemesi ve yaratması ile ise de, O'nu yalnız, bir kötü şeyin yaratıcısı olarak adlandırmak edebsizlik olur. "Kötülüklerin yaratıcısı" dememelidir. "İyi ve kötü her şeyin yaratıcısı" demelidir. Meselâ, "her şeyin hâlıkı" demeli. Fakat, "pisliklerin veyâ domuzların hâlıkı" dememelidir. Ona karşı edeb, böyle olur.
Allahü teâlânın lüftettiği ni'metlerden istifâde ederken, bazı sıkıntılara katlanmak lâzımdır. İyi arkadaş, büyük bir ni'mettir. İyi arkadaşta da bazı kusûrlar var diye şikâyet etmek doğru değildir. Çünkü "Her güzelde bir kusûr bulunur", "Kusûrsuz dost arayan dostsuz kalır" demişlerdir.
Ni'metlerde kusûr aranmaz. Sonra, kendimiz kusûrsuz bir insan mıyız da, kusûrsuz arkadaş arıyoruz? Gülü koklamak için yanına gitmek külfetine katlanmamız lâzımdır. "Külfetsiz ni'met, dikensiz gül ve engelsiz yâr olmaz" demişlerdir.
Bir ni'met, külfetsiz ele geçerse, kıymeti olmaz. Mîrâsyedi gibi harcarız, şükrünü düşünmeyiz. Allahü teâlâdan gül isteyen âşık, dikenine de katlanmalıdır.
"Şerefü'l-insâni bi'l-ilmi ve'l-edeb, lâ bi'l-mâli ve'l-haseb [veya ve'n-neseb]."Yani insânın şerefi, kıymeti, ilmi ve edebi ile ölçülür. Malı ve hasebi ile yani baba ve dedeleri ile değil!
Babanın, çocuklarına ilim, edeb ve san'at öğretmesi farzdır.
Edeb, kulun kendisini, Hak teâlânın irâdesine tâbi etmesidir. Hakkı, kendi irâdesine tâbi etmemektir. Hak teâlânın fermânına muntazır olmaktır; onu beklemektir.
Her asırda gelen İslâm âlimleri, daha önce gelenlerin, büyüklükleri, üstünlükleri, vera ve takvâları karşısında titrerler, onların sözlerine sened, delîl olarak sarılırlardı. Bu dîn, edeb dînidir. Tevâzu dînidir. Câhil olan, cesûr olur. Kendini âlim sanır. Âlim olan tevâzu gösterir. Tevâzu göstereni Allahü teâlâ yükseltir.
Dînde söz sâhibi olmak için, müctehid olmak lâzımdır. Müctehid olmayanların, dîn büyüklerini muhâkemeye kalkışmaları edeb sınırlarını aşmak olur.

"EDEB MAKAMI!.."
Yavuz Sultân Selîm Hân'a, Ridâniye Seferi sırasında, Şâm'a uğradığı zaman, Muhammed Bedahşî'den söz edilince, onun ismini daha önceden de duyduğunu ve husûsî ziyâretine gideceğini bildirdi. Yavuz Sultân Selîm Hân, Muhammed Bedahşî hazretlerinin evine giderek ziyâret etti. Selîm Hânın ilk ziyârete gidişinde, aralarında hiçbir konuşma geçmedi. Sultân onun büyük bir evliyâ olduğunu anlayıp huzûrunda edeble oturdu.
İkinci defâ ziyâretinde, önce Muhammed Bedahşî konuşmaya başladı. Yavuz Sultân Selîm Hân, Muhammed Bedahşî hazretlerini büyük bir dikkatle dinledi ve tek kelime olsun karşılık vermedi. Sukût ve edeb ile huzûrundan ayrıldı. Yanında bulunanlardan biri, Yavuz Sultân Selîm Hân'a; "Sultânım hiç konuşmadınız, hep dinlediniz?" diye sorunca, dedi ki: "Büyük velîlerin meclis ve mahfelinde, onlar konuşurlarken, başkasının konuşması edeb dışı sayılır. Bulunduğumuz makâm, edeb makâmı idi, bize sâdece dinlemek düşerdi. Nitekim biz de öyle yaptık."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.