Âriflerin ışığı velîlerin önderi

A -
A +
Hindistan'da yetişen en büyük âlim ve velîlerden olan “İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i elf-i sânî Şeyh Ahmed-i Fârûkî Serhendî” 1563 (H. 971) senesinde Serhend'de doğmuştur.
 
Bugünden itibâren, inşallah birkaç makalemizde, sadece  Hindistan ve Asya’yı değil, bütün dünyayı aydınlatan en parlak güneşler olan İmâm-ı Rabbânî, oğlu Muhammed Ma’sûm Fârûkî, torunu Seyfeddîn-i Fârûkî’den (rahmetullahi teâlâ aleyhim ecmaîn) bahsetmek istiyoruz.

Hindistan'da yetişen en büyük âlim ve velîlerden olan “İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i elf-i sânî Şeyh Ahmed-i Fârûkî Serhendî”, 1563 (H. 971) senesinde Hindistan'ın Serhend şehrinde doğmuştur. Hicrî ikinci bin yılın müceddidi (yenileyicisi) olmasından dolayı, kendisine “Müceddid-i elf-i sânî”, ahkâm-ı İslâmiyye ile tasavvufu birleştirmesi sebebiyle de, “Sıla” sıfatı verilmiştir. Hazret-i Ömer'in soyundan olduğu için, “Fârûkî” nisbesiyle anılmış, Serhend şehrinden olduğu için de oraya nisbetle, kendisine “Serhendî” denilmiştir.

Lakabı “Bedrüddîn”, künyesi “Ebü'l-Berekât” olan ve “İmâm-ı Rabbânî=Rabbânî âlim: Kendisine ilim ve hikmet verilmiş, ilmi ile amel eden, ilim ve amel bakımından eksiksiz ve kâmil, olgun âlim” sıfatıyla meşhûr olan Ahmed bin Abdilehad bin Zeynil-âbidîn, “Âriflerin ışığı, velîlerin önderi, İslâmın bekçisi, Müslümânların baş tâcı, müceddid, müctehid ve İslâm âlimlerinin göz bebeği” gibi sıfatlarla da anılmaktadır.

Kendilerine “Silsile-i Aliyye” denilen İslâm âlimlerinin yirmiüçüncüsüdür.

Babası Abdülehad Efendi, dîn ve fen ilimlerinde yetişmiş, tasavvufta da en son mertebeye ulaşmıştı. İmâm-ı Rabbânî hazretleri ilk tahsîline, babasında başladı. Bu tahsîli sırasında, Kâdîrî ve Çeştî büyüklerinin kalplerindeki feyiz ve lezzete de kavuştu. Daha babası hayâtta iken, talebelere ilim öğretmeye başladı.

Babası gençliğinde ilmi yaymak, insanlara hizmet etmek, doğru yolu göstermek için seyâhat ettiği sıralarda, Hindistân'ın meşhur kasabalarından Skendere'ye gitmişti. O memleketten asîl bir âileye mensûb sâliha bir hanım, firâsetiyle Abdülehad Efendinin mübârek bir zât olduğunu anlayıp, ona, “Kendi terbiyemde büyüttüğüm, iffet ve ismet cevheri bir kız kardeşim vardır. Böyle sâliha bir kızın, sizinle nikâhlanmasını arzû ediyorum.

Bu ricâmı kabul edeceğinizi umarım”
diye haber gönderdi. Abdülehad Efendi, bir müddet düşündükten sonra teklîfi kabul edip, o kızla nikâhlandı. İşte bu evlilikten İmâm-ı Rabbânî hazretleri doğdu. [İnşâallah yarınki makâlemizde de, bir nebze daha ondan bahsedelim.]
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.