Kibir, çok kötü bir sıfattır!..

A -
A +
Kibir "Kendisini başkasından üstün görme" hâlidir. "Tekebbür", "mükâbere", "azamet" ve "kibriyâ" gibi terimler de bu konuyla yakından alâkalıdır.
 
Bazı kimselerin çıkıp liyâkatleri bulunmadığı ve öyle olmadıkları hâlde, "Ben müceddidim", "Ben beklenen mehdîyim", "Ben beklenen Mesîh Îsâ'yım", "Ben, Kur'ân-ı Kerîmde müjdelenen Ahmed Peygamberim", "Ben mürşid-i kâmil ve mükemmilim", "Ben Kutbu'l-Aktâb'ım", "Ben Emîru'l-Mü'minîn ve Halîfe-i Müslimîn'im", "Ben Kâinât İmâmıyım", "Büyük âlim ve velîlerden İmâm-ı Gazâlî ve İmâm-ı Rabbânî gibi âlimler günümüzde gelseler, bana tâbi olmak mecbûriyetindedirler", "Ben kızdığımda, şiddetli rüzgârlar-kasırgalar eser, zelzeleler olur", "Ben, Allah ile konuştum; bana kâinâtı Habîb'im Muhammed'in hâtırına yarattım, ama senin hâtırına devam ettiriyorum dedi" gibi iddiâlarda bulunmaları veya müntesiplerinin hocaları hakkında böyle sözler söylemeleri veya yazmaları ruh hâllerinin normal olmadığına delâlet eder; bunlar kibrin, tekebbürün, büyüklük kompleksinin zirvesidir.
Kur'ân-ı kerîmde şöyle buyurulmuştur (meâlen):
"Onu hâtırla ki, meleklere; "Âdem'e (hürmet olarak) secde edin" demiştik de, bütün melekler secde etmişlerdi. Ancak [Cin tayfasından olan] İblis secde etmekten yüz çevirip kibirlendi ve kâfirlerden oldu. (Bakara, 34)
"Kibir": "Kendisini başkasından üstün görme" hâlidir. "Tekebbür", "mükâbere", "azamet" ve "kibriyâ" gibi terimler de bu konuyla yakından alâkalıdır. [İnşâallah yarınki makâlemizde, birer nebze, onlardan da bahsedelim.]
"Temelluk": "İfrât (aşırı) derecede tevâzu"dur. Hadîs-i şerîfte buyurulmuştur ki: "Temelluk, Müslümân ahlâkından değildir." (İbn-i Adiy)
"Temelluk ancak üstâda ve tabîbe karşı câizdir. Başkalarına karşı câiz değildir." (Muhammed Hâdimî)
"Tabasbus": "Bir menfaate kavuşmak veya bir zarardan korunmak için tevâzu göstermek, yaltaklanmak" diye tarif edilmektedir.
"Dünya rütbelerinde, kendinden aşağı olanlara büyüklük göstermemek tevâzudur. Çünkü eline geçenler, Allahü teâlânın lütfu ve ihsânıdır. Kendi elinde bir şey yoktur. Mevki ve servet sahiplerinin tevâzu göstermeleri iyi olur, sevap olur. Ama tabasbus günâhtır. Dilencilerin tevâzuları böyledir." (Ali bin Emrullah)
"Vefâ": "Ahd" ve "Sözünde durmak" gibi manalarda kullanılmakta ve tevâzu ile birlikte tavsiye olunmaktadır. Muâz bin Cebel (radıyallahü anh) şöyle rivâyet etmiştir:
Resûl-i Ekrem (aleyhisselâm) bana; "Yâ Muâz! Allah'tan kork! Doğru konuşmayı, sözüne vefâyı, emâneti edâyı, hıyâneti terki, komşuyu himâyeyi, öksüze acımayı, yumuşak konuşmayı, herkese selâm vermeyi, kanatları alçaltmayı (tevâzuu) sana tavsiye ederim" dedi. (Mektûbât-ı Ma'sûmiyye)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.