İbâdet nedir?

A -
A +
İbâdetin bedenle ve malla yapılanları olduğu gibi, ikisiyle birlikte müşterek olarak yapılanları da vardır...
 
Bundan önceki 6 makâlemizde, YouTube’ta, “Bizim dînimiz özgürlük, ezânımız müzik, ibâdetimiz de eğlencedir” diye konuşma yapan birisinin bu sözü üzerine, birer nebze dîn, ezân ve müzik üzerinde durmuştuk; bugün ve yarın da inşâallah, ibâdet konusunda birkaç kelime yazmak istiyoruz. Evvelâ “ibâdet” nedir? Onun bir tarîfini yapalım:
“İbâdet: Kulluk, kulluk vazîfelerini İslâmiyetin bildirdiği şekilde yerine getirmek; Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymak” demektir.
Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde (meâlen) buyurmuştur ki: “Cinnîleri ve insanları, beni tanımaları, bana ibâdet etmeleri için yarattım.” (Zâriyât, 56)
Bir hadîs-i şerifte “Allahü teâlâyı, görür gibi ibâdet et! Sen O'nu görmüyorsan da, O seni görüyor” buyurulmuştur. (Buhârî ve Müslim)
Bu konuda, âlimlerin de güzel bazı sözleri vardır:
“İnsanlar ibâdet yapmak için yaratıldı. İbâdetin özü de; kalbin her zaman, Allahü teâlâdan gâfil olmamasıdır, O’nu unutmamasıdır.” (Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr)
“İbâdet etmek bakımından dünyânın bir sâati, kıyâmetin bin senesinden daha iyidir. Zîrâ bu bir sâatte; sâlih, faydalı amel işlenebilir. Hâlbuki kıyâmetin o bin senesinde, bir şey yapılamaz. O hâlde, ey mü'min kardeşim! Vaktini boş şeylerle geçirme! Zamânının kıymetini bil ve en iyi şeyler için kullan! Namazlarını vaktinde kıl ki, kıyâmet günü pişmân olmayasın! Çok büyük sevâba kavuşasın!” (Cüneyd-i Bağdâdî)
“Eğer ibâdet bir kuş olsaydı, şüphesiz onun kanatları oruç ile namaz olurdu.” (Yahyâ bin Muâz)
İbâdetin bedenle ve malla yapılanları olduğu gibi, ikisiyle birlikte müşterek olarak yapılanları da vardır. “İbâdet-i Bedeniyye: Beden ile yapılan ibâdetler” demektir.
Sûriyeli, seyyid, allâme Muhammed Emîn İbn-i Âbidîn (rahmetullahi aleyh) isimli fıkıh âlimi “Namaz, ibâdet-i bedeniyye olduğundan başkası yerine kılınamaz. Herkesin kendisi kılması lâzımdır. Ağır hasta ve çok ihtiyâr kimse, namaz yerine fakîre fidye (bedel, belli miktarda mal veya para) veremez. Hâlbuki, oruç yerine fidye vermesi lâzımdır” buyurmuştur.
“İbâdet-i Mâliyye” ise “Zekât, sadaka-i fıtr, kurbân gibi mâl ile yapılan ibâdetler” demektir.
“Bir kimse birkaç yemîni bozarsa, hepsi için ayrı ayrı keffâret yapması lâzımdır. Keffâretler, zekât gibi ibâdet-i mâliyyedir. Mâlını fakîrlere bir vekîl vâsıtası ile vermesi câiz olur. Fakat kendisinin mâlı ayırırken veya fakîre verilinceye kadar niyet etmesi lâzımdır.” (İbn-i Âbidîn)
Hac ve umre ibâdetleri de, hem beden, hem de mâl ile yapılan ibâdetlerdir.
“Ramazân eğlenceleri, Ramazân konserleri düzenleniyor. Bir de, 'tasavvuf müziği' eşliğinde iftârlar veriliyor. Bunlar dîne uygun mu?” diye bir suâl sorulacak olursa, hiçbirinin dînde yerinin olmadığını çok net bir şekilde ifâde edebiliriz. İslâm âlimleri (meselâ İmâm-ı Gazâlî) buyuruyorlar ki: “Çağıranın yemeği şüpheliyse veya İslâmiyetin yasak ettiği şey varsa, meselâ çalgı çalınıyorsa, oyun, kumar gibi şeyler varsa, o çağrılan yere gidilmez.” (İhyâu Ulûmid-dîn)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.