Mesut olmanın yolu...

A -
A +
İnsanlar, yalnız başlarına, seâdet yolunu, kendi akıllarıyla bulamazlardı. Onun için Cenâb-ı Hak, beşeriyeti rehbersiz bırakmamıştır...
 
 
Dünkü makâlemizin sonunda, Allahü teâlânın, kullarına çok acıdığı için, onlara, mes’ûd olmak yolunu, Peygamberleri ve kitapları vâsıtasıyla bildirmiş olduğunu ifâde etmiştik.
Eğer insanlar, yalnız başlarına kalsalardı, bu seâdet yolunu, kendi akıllarıyla bulamazlardı. Onun için Cenâb-ı Hak, beşeriyeti daha ilk insandan i’tibâren muallimsiz, mürşidsiz, rehbersiz, kılavuzsuz, öndersiz, muktedâ bih’siz, rol modelsiz bırakmamıştır.
“Ülül-azm” Peygamber, 313 “Resûl”, 124.000’den ziyâde “Nebî” göndermiştir. Peygamberlerin bildirdikleri seâdet yoluna “Dîn” denilir. Muhammed (aleyhis-selâm)ın bildirdiği dîne ise “İslâmiyet” denir.
İslâmiyet, kalb ile inanılacak “Îmân” bilgileri ve beden ile yapılacak “Ahkâm-ı İslâmiyye” bilgileridir. Îmân ve ahkâm bilgileri, doğru bir şekilde, “Ehl-i Sünnet” âlimlerinin kitaplarından öğrenilir. Günümüze kadar hiç eksiksiz olarak gelmiş olan Müslümânların dört mezhebinden herhangi birisinin âlimleri “Ehl-i sünnet âlimleri”dir. Bu Ehl-i sünnet âlimlerinin reîsi de, İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe Nu’man bin Sâbit’tir.
 
         ÎMÂN NEDİR?
 
Allahü teâlânın birinci emri, îmân etmektir. Îmân etmek, bütün insanlara lâzımdır. Herkes için îmân zarûrîdir.
Îmân, Allahü teâlânın var ve bir olduğunu, Muhammed aleyhisselâmın, Allah’ın Peygamberi olduğunu ve O’nun tarafından seçilmiş, “Nebî=Peygamber” olduğunu doğru bilmek ve inanarak söylemek ve Onun, Allahü teâlâ tarafından kısaca bildirdiklerine kısaca inanmak ve geniş bildirdiklerine etrâflıca inanmak ve gücü yettikçe “Kelime-i şehâdet”i dil ile de söylemektir.
İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin mahdûmu Muhammed Ma’sûm Fârûkî hazretleri, “Mektûbât-ı Ma’sûmiyye”sinde buyuruyor ki:
“Îmân, kelime-i tevhîdin Lâ ilâhe illallah ve Muhammedün Resûlullah iki kısmına birlikte inanmaktır.” [3. cild 16. Mektûb] Ya’nî, Müslümân olmak için, Muhammed aleyhisselâmın Peygamber olduğuna da inanmak lâzımdır. Ya’nî Muhammed aleyhisselâm, Allahın Peygamberidir; Allahü teâlâ, Cebrâîl ismindeki melek ile, kendisine “Kur’ân-ı kerîm”i göndermiştir. Bu Kur’ân-ı kerîm, Allah kelâmıdır. Muhammed aleyhisselâm, Kurân-ı Kerîmi tefsîr etmiştir ya’nî açıklamıştır. Bu açıklamalara, “Hadîs-i şerîf” denir. İslâmiyet, “Kur’ân-ı kerîm” ile “Hadîs-i şerîf”lerdir.
Demek ki, îmân ve İslâm demek, “Kur’ân-ı kerîm” ve “Hadîs-i şerîf”lere inanmak demektir. Peygamberimizin bildirdiklerine inanmayan, Allah kelâmına da inanmamış olur. Muhammed aleyhisselâm, Allahü teâlânın bildirdiklerini “Eshâb”ına nakletti. Onlar da, talebelerine (ya’nî “Tâbiîn”e) bildirdiler. Bunlar da, “Tebe-i Tâbiîn”e naklettiler. Onlar da, “Etbâ-ı Tebe-i Tâbiîn”e naklettiler. Bu üç nesil de, kitâblarına yazdılar. Bu kitâbları yazan âlimlere “Ehl-i Sünnet âlimleri” denilir. Ehl-i Sünnet kitâblarına inanan, Allah kelâmına da inanmış olur; yanî Müslümân olur.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.