Alelacele anacığının elini öperek müsaade istedi...

A -
A +

Molla Numan, baba ocağına “molla” unvanıyla dönmenin heyecanı içerisindeydi.
Zülfadl köyü senelerdir fazla değişmemişti. Eyersiz atlar, sağda solda dolaşan başıboş köpekler, merkepler, tavuklar, horozlar, öbek öbek o damdan o dama kanat çırpan kuş sürüleri, bir duvara yaslatılmış öküz arabaları, yalın ayak çığlıklar atarak koşuşturan çocuklar, şalvarlı, feraceli kadınlar, aksakallı, beli bükük ihtiyarlar, elleri nasır bağlamış rençperler…
Bugün; ne hikmetse köyün ahalisi dışarıdaydı. Bir kısmı alçak duvarlara çıkmış, ellerini siper ederek uzaklara bakıyorlar, belli ki mühim birini bekliyorlardı.
Küçük, mütevâzı köyün tozlu meydanı hareketlenmişti. Güneşli bir günde bayram yeri gibiydi… Herkes temiz, sırmalı elbiseler giymiş, beyaz poturlu dinç, güneş yanığı çocuklar kendi âlemlerinde, sağa sola koşuşturuyorlardı. Genç, ihtiyar, kadın, çocuk… Nihayetsiz bir “sevinç” zinciri oluşturulmuştu.
Molla Numan, seneler sonrası baba ocağına “molla” unvanıyla dönmenin heyecanı içerisindeydi. İnsanların muhabbet dolu bakışları arasından geçmeye utanıyordu. Ama “hadi oradan, evlerinize girin” diyecek hâli de yoktu ya! Kendiliğinden oluşan bir durumdu bu toplanma. Köylüleri görür görmez atından indi. Dizginlerini yakınındakine bıraktı. Selâm vererek ihtiyarların ellerini öptü. İhtiyar ninelerin, ablaların hâl ve hatırını sordu. Bütün akranlarıyla tek tek alâkadar oldu. Tıfıllar bağırarak, kavak dallarından yaptıkları atlara binmiş, ortalığı toza, dumana katıp kalabalığın içinden geçiyor, canlı bir girdap dalgası hâlinde, döne döne, köyün meydanında birikiyorlardı. Evlerinin kapı önünde anacığı; ayakta gülen gözlerle biricik evladını bekliyordu.
Nereden çıktığı belli olmayan Zülküf; başı önde Numan’a doğru yaklaştı. Sert bir vaziyette külahını geri itti. Dik dik baktı. Yanındakine “millet bu sünepeyi şımartıyor” derken Numan ile göz göze geldiler. Hiç tereddüt etmeden hızla yanına varıp Zülküf ü kucakladı:
- Deminden beri gözüm seni arıyordu biliyor musun?
- Ben de!
- Özlemişim Zülküf! Çook!
- Tabii bu garip insanların böyle hürmetkâr, önünde el bağlamasını özlemişsindir! Onu bekliyordun, buldun! Şeytanın şişti! Rahatladın mı?
- !!!
- Niçin susuyorsun? Hadi bi şey desene! Yanlışı mı? İftira ediyorsun de, ya da doğrusunu söylesene!
- !!!
- Okuyanlarda hep aynı hastalık var; insanlardan hürmet beklemek… Hürmet, hürmet!..
- Zülküf!
- Ne var, yalan mı? Kasıntı, hava hep… Sabun köpüğü gibi çabuk patlamazsan, boğayla yarışmaya kalkışan kurbağaya benzeyeceksin, haberin yok!
- Nasıl lakırtılar bunlar?
- İşine gelmedi değil mi? Hakikatler yüzüne çalınınca şişin indi değil mi?
- !!!
İki kişinin duyacağı kadar sessiz konuşulanları oradakiler fazla anlamadılar. Molla Numan Efendi ipe sapa gelmez bu uslanmaz arkadaşının koluna girerek yakındaki evlerine sokmayı başardı. Alelacele anacığının elini öperek müsaade istedi. Zülküf’le baş başa derin bir sohbete daldılar… DEVAMI YARIN

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.