"Senin hocan bir derya efendi!"

A -
A +
"Benimki de boşboğazlık. İçimden geçenleri dedim gitti!"
 
Kafiledeki atlı şöyle dedi İbrahim'e:
- Er kişi dediğin kavi olmalı, çelik gibi eğilmemeli, köklü kaya gibi sarsılmamalı! Benimki de boşboğazlık ya! İçimden geçenleri neyse dedim gitti! Boş ver beni mollam!
- Boş da veremem bey! İçimi okudun! Bu bir kâbiliyettir, irfandır! Boş biri değilsiniz!
- İçinde güzellikler var ki güzel görüyorsun mollam! Hadi hayırlı seferler olsun cümlemize de…
- Bilmukabele!
Yol uzundu, insanların da konuşmaya, dertlerini, sıkıntılarını üzerlerinden atmaya, hissiyatlarını paylaşmaya ihtiyaçları vardı.
Kafileyle epey uzaklaşmıştı Hasankale’den. Yol kenarlarındaki su hayratlarına gözü takıldı İbrahim’in. Yanında olan sefer arkadaşına dönerek, kimlerin yaptırdığını sordu. O da; “ecdadımız” dedi. Zihnindeki kargaşayla gayriihtiyari taştan yapılmış bu narin kulübelere tekrar baktı ve nazikçe:
- Yazın olduğu gibi kışın da hizmet veriyor mu? Çünkü memleketimizin hâli malum; kış memleketi.
- Kışın ihtiyaç duyulmaz ki! Soğuk, kar ve tipiden dolayı hem böyle uzun yol seferleri olmaz hem de su bulundurulamaz, bulunsa da donar taş kesilir, faydası olmaz kimseye.
- Uzaktan bu düşündüklerimiz tam belli olmuyor!
- Hayrat! Adı üstünde. Kimi taş kurununu (oluk) yapıyor veya yaptırıyor, kimi odayı yaptırıyor veya tamir ediyor, kimleri de kurunları temiz suyla dolduruyor. Herkes Allah için hayır yarışında.
- İşin özü o… bir şey Allah içinse ne gam, ne tasa! Bu taş odalara dışarıdan bakılınca; bu anlattığınız detaylar belli olmuyor, kapasitesiyle alâkalı hiçbir fikir vermiyor.
- Lüzum da yok efendi.
- Öyle ya; iyilik yapılır ve unutulur… Ah hocam! Aah!
- Niçin ahlandın efendi?
- Hocam aklıma geldi de...
- Hocanız kim?
- İsmail Fakirullah hazretleri.
- A öyle mi? O bir derya efendi, derya! Tatlı dilli, güler yüzlü. Evliya siması var! Onu bırakıp nasıl geldin buralara?
- O mübarek efendim hiç bırakılır mı? “Git" dedi, ben de emre uydum geldim. Şimdi de “gel” buyurdular gidiyorum.
- Tatlı dile güler yüze doyulur mu? Elbet de gidilir! Ah! Yaşım müsait olsaydı da o mübareğe talebe olsaydım, ayaklarına keçe… Geç kaldık geç!
- İlmin yaşı olmaz diyorlar ama haklısınız da… Her güzelliğin ayrı bir illeti var! Bir devrin ortasında lisân-ı leyyîn açlığı çeken mecnunlar olduk.
- O “lisan-i leyyin” de ne? DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.