Daha fazla beklemeye tahammülü kalmamıştı!..

A -
A +
Sevindiğinden daha fazla, kapalı mekânda bekleyememişti Firdevs Hanım...
 
Firdevs, heyecanla bir mutfağa, bir odadan diğerine girip çıkıyor, her defasında da istediği gibi tertip düzen sağlayamadığını düşünüyordu. “Nasıl da dağınık buralar! Ben düzeltiyorum; sanki gizli bir el onları sağa sola savuruyor! Aklım almıyor, almıyor!” diyerek elindekileri çeyiz sandığının altına tıkıştırdı. Çirkin görünebilecek her şeyi topluyormuş gibi yapıyordu ama nafile, hiçbir şey istediği gibi olmuyordu. Daha doğrusu odasında ne varsa aceleyle bir yerlere tıkıştırıyor, onu da tam beceremiyordu. Bir o kadar da dağınık masanın üzerinden ihramını alarak alelacele büründü, süratle dışarı çıktı.
Ona göre her taraf dağınıktı. Oysa kaç gündür kapıları, pencereleri defalarca gül sularıyla yıkamış, duvarları amcalarına badana ettirmiş, bütün eşyaları yıkamış her köşeyi pırıl pırıl etmişti. Etmişti de hasretlikten olsa gerek gözü hiçbir şeyi görmüyor, sağlıklı düşünemiyordu. Hep bugünü beklemiş, bunun için yalnızlığa, hasretliğe, gençliğinin geçip gitmesine “of” demeden katlanmıştı. Bugün onun bayramıydı, o telaşlanmasın da kim telaşlansındı.
İşte evinin eri geliyordu, artık istediği gibi düzen kuracak, canı istediği gibi yemekleri yapacak ve de huzurla yaşayacaktı. Daha fazla beklemeye tahammülü kalmamıştı.
Baharın ılık gününde dışarı çıkmak ayrı bir güzellikti. Sevindiğinden daha fazla, kapalı mekânda bekleyememişti Firdevs Hanım. Erini bir an önce görmeye, gülen gözlerle ona; “canım Firdevs’im” demesini duymaya değerdi.
İnsanın elini, yüzünü serinleterek vurup geçen ılık bir rüzgâr esiyordu. Onunla beraber ne de çok insanın acelesi varmış meğer. Herkes bir koşuşturma içindeydi ama sebebini tam bilmiyordu. “Kimi sıcağa çıkma telaşında, kimi kuzucuklarını kıra alıştırma, kimi de bir yere yetişme… Firdevs ise biricik erini düşünerek dama çıkmıştı. Evlerin bacalarında, duvarların üstünde, sokak başlarında başkaları da vardı.
Atkısına bürünmüş, ihramının içine saklanmış, olduğu yerde dönüp duran, ellerini ovuşturanları görünce: “İbrahim’in yolunu gözleyen ne kadar da meraklı varmış meğer!” Tek başına yürüyen dalgın birini görünce; “Belki son gördüğü rüyasını tabir ediyor! Ben de iyi bir hasretlik çeken olarak; canımın içini düşünüyorum, fena mı?” diye söylenerek bekledi... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.