"Belli ki efendi hazretleri olgunlaşmamı bekler!.."

A -
A +
 
 
O kadar çok görmek istediği hâlde o sesin geldiği adamı bir türlü göremiyordu...
 
 
Komşusu, üzümü bıraktı ve İbrahim Hakkı’nın misafirinin de duyacağı şekilde:
- Hediyemizdir Efendim! Uşru verilmiştir.
- Rabbim razı olsun komşum.
- Âmin, ecmâin... Müsaade Mollam!
- Çalışana “otur” denilemez bu mevsimde.
- Öyledir Mollam.
- Ne güzel üzüm bunlar.
- Buranın üzümü de diğer meyveleri de çok hoştur. Afiyet olsun.
- Bakışlarından anladım! “Dönüşte uğrar mısın” diyeceksin? Nasıl uğramam, çünkü sohbetinden hem giderken hem gelirken istifade etmeye niyetliyim.
- Allah razı olsun.
- Senden de Allah razı olsun.
- !!!
- Yine daldınız.
- Düşünüyorum! Mesul olduğumun farkındayım! Öğrendiklerimi, bildiklerimi yazmam lazım ama acele etmem de gerek! Belli ki efendi hazretleri benim olgunlaşmamı bekler! Ah! Ah o an bir gelse...
- !!!
“Onu arıyorum!”
Aşinası olduğu sesi duyunca olduğu gibi donakaldı. Yüzü tuhaflaştı. O kadar çok görmek istediği hâlde o sesin geldiği adamı bir türlü göremiyordu İbrahim Hakkı. Bunun için olsa gerek misafirinin iltifatlarına sevinemiyordu hiç. Birden ağlamaklı bir hâl aldı:
- Benim duyduklarımı sen de duyuyor musun?
- Neyi?
- Bak! “Onu arıyorum” diye yırtınıyor! Duymuyor musun hakikaten?
- Yok! Bir şey duymuyorum!
- Allah Allah! Nasıl olur? Yakından geliyor hem de! Buralarda bir yerde olmalı.
- Ben hiçbir şey görmüyorum duymuyorum da!
- Öyle mi?
- !!!
Misafir ne yapacağını şaşırmıştı: “Yeniden tuhaflaştı bu adam” diye geçirdi içinden.
- Ne oldu Mollam?
- Bir şey yok! Zor anlayacağım! Bizimki evhamlık be abim!
Derken bile yüzü kızarmıştı. Misafir bu hâline ürkmüş olmalıydı ki kendi kendine:
“Ne oldu Molla İbrahim’e?” diye söylendi durdu...
 
Herkesin bir çilesi vardır muhakkak.
Çilesi dolanın yüzü olur ak pak.
              ***
Her mecliste o vardı. İlmini, sohbetlerini, eserlerini ve her şeyden mühimi mânevi hâllerini konuşuyor, yorum yapıyorlardı. İster hayra, ister şerre konuşulsun;
her kafadan bir ses çıkıyor, dedikodu almış başını gidiyordu.
Eskiden yakın çevresi bilirken şimdi nasıl olduysa herkes İbrahim Hakkı’nın dağlarla konuştuğunu, gaipten sesler duyduğunu öğrenmişti.
Aslında insanların zihinlerini zorlamasına lüzum yoktu. O çilesini tamamlıyordu... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.