Etrafı merakla seyrederken hocasının sesi yankılandı!..

A -
A +
“Hocamı çok özledim! Ayrılık pek zormuş! Meçhul akıbetimi düşünmek beni yoruyor...” 
 
Onun hakkında herkes bir şeyler diyordu:
- Artık ortalarda gözükmez oldu.
- Ya garibim! Halktan iyice el etek çekti.
- Kırlarda dolaşırmış, dağlara çıkarmış! Derler ki bir hâl olmuş! Ağzını bıçak açmaz olmuş. Meczubu ararken kendi meczup olmuş!
- Şiir söylerdi önceden şimdi söylemez oldu.
- Ya vaazları... cemaat hep onu arıyor.
- O ise maşukunu!
- Fazla söylenmeyin ağalar! Büyüklerin işine akıl sır ermez! Bilmez misiniz?
- Bu iş kolay iş değil vesselâm!
- Divanı kapışılıyor! Okuyanın gözlerinden yaşlar dökülüyor.
- Onun maksadı şiir değil ki! Allahü teâlâ lütfediyor gönlü söylüyor!
- Aşk söyletiyor işte! Ona yol açılmış vesselâm!
- Hâlâ diyormuş ki: “Henüz yıllardır düşündüğüm, yazmak istediğim eseri yazamadım ama yakındır. Allahü teâlâ bir gün lütfedecek” deyip dolaşıyormuş.
- Kör ölür badem gözlü olur. Konuşun siz!
- Hakikat bu maalesef!
 
Özlemek başka şey yanmak bir başka…
Muhabbet kavuşturur mutlak aşka.
                                      ***
            HOCASININ MÂNEVİ HUZURUNDA…
 
“Hocamı çok özledim! Ayrılık pek zormuş! Meçhul akıbetimi düşünmek beni yoruyor” dedi, kapıyı kelebek hassasiyetiyle hafifçe itip bir gölge gibi içeri süzüldü. Türbe loştan da öte karanlık sayılırdı. Bir an kapıda durup gözlerinin alışmasını bekledi. Ahşap sandukanın hemen yanındaki pencerenin tahta kapaklarını açınca yumuşak bir ışık hüzmesi dolduruverdi içeriyi. Ortada büyük ahşap bir sandukanın dışında başka bir şey görünmüyordu... Bir gölge, binlerce ışık hüzmesi... Duvarlarda ürkütücü, ışık hareketleri dolaşıyordu... Etrafı merakla seyrederken hocasının o bildik sesi yankılandı kulaklarında:
- Gel Molla İbrahim; zamanı geldi!
Ses içinden mi geliyordu, dışından mı? Nereden, nasıl geldiği ve nasıl duyabildiği tarif edilemiyordu. Pek anlamamıştı, hiç anlaşılır gibi de değildi.
- !!!
Büyüdü gözleri! Büyüdü büyüdü... Başı döndü, düşecekti az daha dibi görünmeyen uçurumdan. Bir duvar yarıldı, diğer duvar çöktü sandı ansızın. Bir cam kırıldı veya bir ayna parçalandı... Gördükleri, duydukları aklını başından almıştı. Bu adam; deliriyor muydu yoksa? Bir ara sanki hocasını da görür gibi oldu. Kalbi yerinden fırlayacakmışçasına küt küt çarpıyor, boncuk boncuk ter döküyordu. Çok şeyler yaşamıştı lakin böylesini hiç görmemişti...
- Fakirullah Efendim himmet! Takatim kalmadı gayri! Ne buyurursunuz? Neredesiniz hocam?
- Bilmez misin nerede olduğumu, unuttun mu Mollam?
- Hiç unutur muyum efendim! Burada, Tillo’da, bağlarda, bahçelerde, dağlarda her yerde sesiniz yankılanıyor! Her tarafta siz varsınız, her yandan sesiniz geliyor! Lakin göremiyorum efendim!
- Nasıl göreceksin ki İbrahim? Sen dünyada, ben ukbada!
- !!!
DEVAMI YARIN
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.