"Bir Tillo, bir Erzurum yorucu olmuyor mu babacığım?.."

A -
A +
"Kalbe ateş düşünce hiçbir şey mâni olamaz! O yollar dile gelse neler anlatır neler evladım!"
 
Bulunduğu yerde kıvranıp duran İbrahim Hakkı; korkuyla karışık bir heyecanla titriyordu. “Onu arıyorum onu!” Alışık olduğu bu ses; bir rüya âleminden mi, yoksa hakikatten mi geliyordu? Bir serinlik hisseti yüzünde... Gözlerini açtı. Tavan üstüne çökecek gibiydi. Yine aynı cümle kulaklarında yankılanmaya başladı.
“Onu ararım onu, onu!”
- Bak oğlum! İşte dediğim ses! Evet, yine arıyor, durmadan arıyor!
- Ben duymuyorum ama!
- Doğru, duymuyorsun! Bense sık sık onu görüyor, duyuyor ne mânâya geldiğini düşünüyor bir türlü bulamıyorum! Bu yüzden dalgınım, mahzunum. Sabır, sabır diyorum kendi kendime her dem!
- Kim o? Kim olduğunu merak etmiyor musunuz babacığım?
- Merak etmez miyim! Ediyorum ama her defasında efendi hazretlerinin “sabret” sözlerine muhatap oluyor, onun himmetini bekliyorum.
- Sizce kim olabilir o?
- Sesini tanır gibiyim ama çıkartamıyorum! Sonra hep uzaktan görüyorum. Onu görünce gönlümde peyda olan heyecanı anlatamam! Sanki onu gönlüme almak istiyorum, sanki onu bir çocuk gibi avutmak, susturmak istiyorum, sanki bir şeyler yazsam susacak!
- Peki yeniden Erzurum’a gitmeyi düşünmüyor musunuz?
- Bahar hele bir gelsin, sular çağlasın! Çocukken, kış mevsiminin sonuna yaklaşıldığında ihtiyarlar sıkça "Dün cemile düştü havalar ısınacak artık. Haftaya da cemile düşecek sular ısınacak, ondan sonraki hafta da son cemile düşecek ve toprak ısınacak" diye sohbet ederlerdi. Bunları duyduğumda Cemile Teyze’nin sık sık düşmesine çocuk aklımla üzülür, bununla hava, su ve toprağın ısınması arasında bir münasebet kuramazdım. Neyse ki, seneler sonra öğrendim Cemile eze düşmekten kurtuldu. Bugün havaya düşen ilk cemre, yirmi yedi şubatta suya ve altı martta toprağa düşecek olan cemreler bana; "sık sık düşen Cemile eze" konuşmalarını hatırlatıp güldürdü. Bu hatıramı seninle paylaşmak istedim oğlum. “Babam anlatmıştı” dersin ileride. İnşallah dördüncü cemre de buz tutmuş, taşlaşmış kalplere düşer.
- İnşallah! Ben de güldüm muhterem pederim! Ezeler şimdi de öyle diyorlardır!
- Şimdi de derler, yarın, öbürsü gün de... medrese, mektep görmeyince insan.
- Erzurum yolculuğu bahara öyle mi efendim?
- İnşallah! Erzurum’u Hasankale’yi hep düşünürüm! Evladım, kalbimin yarısı orada yarısı burada sanki. Bir insan düşünün hep hasretlik çekiyor; birine kavuşuyor, diğeri başlıyor. Bu bitecek gibi değil. “Erzurum’a gideceğim” lafı bile Tillo’nun hasretiyle yanıp tutuşmama yetiyor... Çünkü burada gönüller sultanımız var da ondan.
- Bir Tillo, bir Erzurum yorucu olmuyor mu babacığım?
- Olsa ne çıkar! Kalbe ateş düşünce hiçbir şey mâni olamaz! Erzurum Tillo yolları dile gelse neler anlatır neler evladım!
- O da sizin imtihanınız babacığım! Belki Fakirullah Efendimiz himmet eder size...
- Himmeti hiç üstümüzden eksik olmadı ki elhamdülillah! Ama? Bomboş duramam ki, utanırım efendi hazretlerinden! Dergâhına varamam, türbesine giremem utanırım! DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.