"Bir iki aya kalmaz belki geri geliriz Nene’m!.."

A -
A +
"Ben oğluna, anana, babana bakarım. Mutlaka askere git! Gazadan geri kalma..."
 
Nene Gelin:
- Evimin direği, kıymetli efendim, Mehmet Bey'im, sen öyle mahzun olma! Her şeye dayanırım lakin senin boynu bükük, çaresiz oluşuna asla!
- Ben de senin üzülmene... Yakında göreceksin hepsini de…
- !!!
Kelimeler boğazında düğümlendi. İçinden geçenleri sesli söyleyeceğinden korktu. Bu göç farklıydı. Hem doğup büyüdükleri köylerinden, hem konu komşularından, hem de aile efradından ayrılmanın göçü... Yutkundu. Şimdi güç, kuvvet zalimlerin elindeydi... Nene’nin elinden tuttu, gözlerine baktı:
- Bir iki aya kalmaz belki geri geliriz Nene’m!
- Sen yanımda ol bana yeter.
- İşte yanındayım ya!
- İçimdeki ses öyle demiyor! Buraları terk edip Anadolu’nun en ücra köşelerine; ne bileyim Tokat’a, Amasya’ya yahut başka bir Osmanlı toprağına gidelim! İşte o köşedeki heybeleri de onun için hazırladım… Daha ırak diyarlar için...
- !!!
Nene, derinlere dalarak çenesini sıvazlayan beyine; ne zaman hareket edebileceklerini, isyankâr Ermenilere, vatanlarını işgale gelen Uruslara karşı ne tedbirler aldıklarını sordu.
- Hele bir Erzurum’a varalım, konuşalım, istişare edelim. Yan gelip yatacak hâlimiz yok ya!
- Senelerdir bağdan, bahçeden çıkmaz oldun da… Ne bileyim belki!..
- Belkisi de ne? Yapma be Nene’m! Bari sen deme! Benim “vatan vatan” diyen iniltilerimi duyan, şahid olan sensin! Selâmetimiz, rızkımız neredeyse oraya...
- Bilirim, bilmesine bilirim de... Asıl demek istediğim; sen bizi düşünme! Vatanımızı Ermenilere kolayca terk etmeyelim! Şimdi gideceğiz ama hasmına kuvvet toplayıp toslamak isteyen koç misali daha kuvvetli geleceğiz, niyetiyle gidelim! Yerlerimizi, yurtlarımızı bir daha kimseler elimizden almayı akıllarına bile getiremesinler! Gideceğiz; fazlasıyla geri almak, geldiklerine, geleceklerine bin pişman etmek niyetiyle... Bunun için ne lazımsa yap! Bizi düşünme! Kuvvetim yerinde elhamdülillah! Ben oğluna, anana, babana bakarım. Mutlaka askere git! Gazadan geri kalma... İki mühim rütbe seni bekliyor! Ya gazi, ya şehadet! Hangisini alırsan onunla iftihar ederim evimin, gönlümün beyi!
- Nene’m benim! Sen... Sen neler söylermişsin meğer! Gitmeyeceğimi nereden çıkardın?
- Ne bileyim? Bir hareket görmeyince…
- Canım sultanım! Mehmet’inin damarına dokunulacak yeri biliyorsun. Beni rahat, gözüm arkada kalmayacak şekilde gitmem için elinden geleni yanına koymuyorsun!
- Demesem de bildiğini, dediğini yapacaksın zaten, bari gönüllü olduğumu gör de rahat hareket et, diye düşünmüştüm…
- Canım! Sultanım… Niçin sana tutkun olduğumu bugün bir daha anladım. Sana sevdalı değil, karasevdalıyım Nene’m!
- Sanki ben farklıyım da!
- !!!
Mehmet Abdullah, bu fırsatı çok iyi değerlendirmesinin lüzumunu anlattı bütün delilleriyle...
Nene, aynı heyecan ve inançla eskisi gibi nasıl yolunu beklediyse yine bekleyebileceğini, müsterih olmasını dile getirdi tekrar tekrar... DEVAMI YARIN
 
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.