YEDİ İKLİMİ HAKK’A DAVET!

A -
A +
Edebiyat fakültelerimizin “yeryüzünde hakkında en çok şiir yazılan bayrak hangisidir?” diye bir araştırma yapıp-yapmadıklarını bilmiyoruz. Bu sorunun cevabının “Türk Bayrağı” olduğundan eminiz.
Merhum Arif Nihat Asya’nın “Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü/Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü” diye meth-ü senâ etmeye  başladığı Bayrak, bu övgülere layıktır. Bayrağımız, istiklâlimizin alemidir. O’na tarafsız bir gözle baktığımızda  en güzel görünen yine Türk Bayrağıdır. Bizim aile hayatımızda bebek doğduğunda sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okunur. Bebek, beşiğinde etrafını tanımaya başladığında da az önünde büyüklerini namazda  görür. İki şey daha görür; rafta Mushaf-ı şerif vardır, yanında bayrak asılıdır.
Bayrağımız, 15 Temmuz’da serdengeçtileri, Afrin’de Mehmedciği  arkasına alıp hainlerin ve düşmanın üstüne koşan korkusuz bir yiğit gibidir. Türk Bayrağının bu mübarek rolü, bütün harplerimizde bütün zaferlerimizde  yaşanır.
Bizim toplumumuzda inşaat bitince Bayrak asılır, oğlan çocuk sünnet olunca Bayrak asılır, kız çocuk gelin edilince Bayrak asılır. Evlât askere uğurlanırken Bayrak asılır, şehid verme şanına yükselen ev ve  mahalleye Bayrak asılır. Fakat Bayrağımızın asıl vazifesi, Mehmetciğe rehberlik etmektir. Bayrağın, sancağın düşmemesi, düşman eline geçmemesi şarttır. Bu yüzden can verilir, Bayrak teslim edilmez. Bayrak, istiklaldir, hürriyettir, namustur.
Bayrağımıza dair iki güzel efsane vardır:
Birinde anlatılan meşhurdur; Sultan l. Murad'ın 1389 I. Kosova Meydan Muharebesi gecesinin ay ışığında gökyüzündeki ay ve hilal yerdeki şehidlerin kanında buluşarak  bugünkü ay-yıldız olurlar.
Bu inanış güzeldir, çok güzeldir.
Diğeri de güzel ve çok güzeldir.
Onda ise şöyle inanılır.
Hilal, Allahü teâlânın ismi şerifinin ilk harfi Elif’in, yıldız Sevgili Peygamberimizin -aleyhisselam- ismi şerifinin ilk harfi Mim’in san’atkârca  şekillenmesiyle ay-yıldız hâline gelmiştir.
Bayrağımız, tarihin derinliklerinden, üç hilallerden süzülerek Sultan ikinci Mahmud  zamanında bugünkü şekli verilmiştir. Osmanlı Devlet Arması ise 19. Asır eseridir. Son şeklini 17 Nisan 1882’de Sultan Abdülhamid Han zamanında almıştır. Camilerde minberin bir yanında sancak, diğer yanında bayrak asılıdır. Biri Şanlı Peygamber adınadır. Diğeri ümmet adına. Sultanın harp kararı, cihad fermanı, meydanda Sancak altında okunur.
Şu günlerde güney hudutlarımızda bir asır sonra tekrar yedi düvele karşı beka mücadelesi verilir, düşman mağlup edilirken  ay-yıldızlı mukaddes  Bayrağımız,  yükseklerdeki bir kartal gibi Mehmedciğin cesaretine cesaret katmakta, ona yol göstermektedir.
15 Temmuz’un en aleyhte şartlarında hainler perişan edildiyse, Fırat Kalkanı destanı yazıldıysa, Afrin fethedildiyse bunda Türk Bayrağının, aşka getiren, birleştiren, coşturan ve bize bizi hatırlatan Allah ismiyle Peygamber isminden nakışlı, şehid kanlı Bayrağımızın büyük payı vardır.
Bizde öpüp başa konan dört kıymet vardır:
-Kur’ân.
-Ekmek.
-Bayrak.
-Ana-Baba eli.
Kur’ân’ın yolunda gidildikçe, ekmeğe şükredildikçe, Bayrak uğruna ölündükçe, büyüklerin eli öpüldükçe Zağra Müftüsü Hüseyin Raci Efendi ve ecdat kabrinde rahat  uyusun Türk Milleti, Allah’ın lütfu keremi ve Peygamberler Peygamberinin himmetiyle yeniden “aziz-i vakt” olarak ilâhî vazifesine kaldığı yerden devam edecektir.
            *
Zağra Müftüsü Hüseyin Raci Efendi 1293/1877-78 Türk Rus Harbi’nde uğradığımız büyük  felaket üzerine Rumeli’yi, evladı-fatihan yurdunu kaybedince “Tarihçe-i Vak’a-i Zağra” adlı hatıratında insanın kalbini titreten sözü söyler:
-Aziz-i vakt idik; a’da zel’il  kıldı bizi!
Arif Nihat Asya, bu inleyişten hareketle uzun bir mersiye yazar.
İşte o mersiyenin ilk dörtlüğü:
Huda ki rûz-i ezelden asîl kıldı bizi,
Resûl-i Ekreme bir gün vekil kıldı bizi:
Taraf taraf, yedi iklimi Hakk’a davette
Delil kıldı bizi.
            *
Çatalca’nın evlâdı bunları demekte...
Üsküp evlâdı Yahya Kemal Beyatlı ise bir başka hakikate işaret etmekte:
“İstanbul’dan Sofya’ya kadar küçük bir seyahat, mazinin kalbimde kalan hayalini sileceğine bilakis daha ziyade alevlendirdi. Türklük Avrupa’ya doğru cezr ü meddi biten bir deniz gibi o dağlardan çekilmiş, lâkin tuzunu bırakmış. Bütün o toprak Türklük kokuyor…”
Müslüman Türk’ün kokusunun sindiği yalnızca Rumeli değildir.
Bayrağımızın ve Ezanımızın on asır boyunca yükseldiği her toprak Türklük kokmaktadır.
Afrin’den belli değil mi?
Zağra’yı, Üsküb’ü, Haleb’i, Bayır-Bucak’ı, Kut’ül Amare’yi ve daha nice yüzlerce yeri bu milletin çocuklarına unutturanlar ruz-ı mahşerde nasıl hesap vereceklerdir? Bu milleti Hüseyin Raci Efendi’yi, Yahya Kemal’i  anlayamaz hâle düşürenler nasıl hesap vereceklerdir?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.