BİTMEMİŞ HESAPLAR!..

A -
A +

Osmanlı Devleti, şimdilerde "Ege" denen "Adalar Denizi"ndeki fütuhatını, 1456’dan 1718’e kadar; 262 sene içinde tamamlamıştır. İlk fethedilen ada, Fatih Sultan Mehmed Han iktidarında Taşoz ve son fethedilen de III. Ahmed Han iktidarında İstendil adasıdır. Söz konusu denizdeki adaların tamamı, 1830’a kadar Türk hâkimiyetinde yaşadı. 4 asra yaklaşan bu dönemde gayrimüslim ağırlıklı bu adalarda tam bir din, eğitim, ticaret, sosyal hayat vs. hürriyeti vardır. "Oniki Ada" ismi ada sayısından değil, her adayı 12 kişilik bir meclis idare ettiği içindir. Bu adalara "Akdeniz adaları" anlamında "Cezayir-i Bahr-ı Sefîd" de denir.

Adalar Denizi, belki de başka hiçbir denizde olmayan bir farklılığa sahiptir. O’nun sularının sathında toplam yüzölçümü 23 bin km2’yi bulan farklı büyüklükte 1800 ada vardır. Bunlardan yalnızca 24 tanesi 100 km2’den büyüktür. 100’ü meskûn mahaldir.

Bu kara parçaları, Girit Adası hariç tutularak kuzeyden güneye 5 kısma ayrılmaktadır:

Boğazönü Adaları, Saruhan Adaları, Menteşe Adaları, Şeytan Adaları, Kiklat Adaları…

Türkiye’nin 12 Ada tarifiyle Yunanistan’ın 12 Ada tarifi farklıdır. Bizde "12 Ada" derken Menteşe Adaları ifade edilmektedir. Şunlardır:

İstanbulya, Hereke, Kilimli, Kerpe, Çoban, İstanköy, İleryoz, İncirli, Batnoz, Rodos, Sömbeki, Tilos-İlleki ve daha güneyde bulunmamasına rağmen bu gruptan sayılan, Antalya’ya horoz ötümü mesafesindeki Kızılhisar. Buna Meis de diyorlar.

İngiltere, Rusya ve Fransa, 1821’den itibaren Mora yarımadasındaki Rumlarını kışkırttı, ayaklanmalarına destek oldu ve zora düştüklerinde himaye etti. Diğer taraftan bu devletler, ittifak hâlinde Osmanlı İmparatorluğuna saldırdılar. 20 Ekim 1827’de Navarin Limanında gemilerimiz yakıldı. Donanmamız ağır darbe aldı. 4 bin 109 şehîd verdik. Batı, Rumlar için bize karşı, o gün de tehdit ve baskılar yapıyordu. Neticede Yunanistan’ın kurulmasıyla adalar elimizden çıkmaya başladı. Ezanlar susuyor, kubbeler çöküyordu. Yüzyılı aşan bir göç başlamıştı…

1861’de millî birliğini tamamlayan İtalya, 1911’de Tarblusgarp’a hücum etti, onu 1912-13 Balkan faciası takip etti. 18 Ekim 1912’de İtalya ile Uşi Andlaşması’nı imzaladık. Biz, Trablusgarp’tan askerimizi çekecektik. İtalya da 12 Ada’yı boşaltacaktı. İstanbul, sözünde durdu, Roma ise sözünü tutmadı. Araya I. Dünya Harbi girdi.

24 Temmuz 1923 Lozan Sulh Andlaşmasının 15. Maddesiyle İtalya ve 16. Madde ile de Yunanistan’ın ellerinde bulundurdukları adalardaki hükümranlıkları kabul edildi. Bu taviz ve onu takip eden birçok büyük tavizden sonra Ankara’nın yolu açıldı.

Kısa zaman sonra 1939’da II. Dünya Harbi patlak verdi. 1943’te İtalya diktatörü faşizmin kurucu babası Benito Mussoloni, Ankara’ya 12 Aday’ı iade etmeyi teklif etti. Londra ile konuşan Reisicumhur İsmet İnönü bunu kabul etmedi.

İtalya, 1945’te harpten çekilince adaları Almanlar işgal etti. O da mağlup olarak aynı yıl çekilince adalar İngiltere’nin eline düştü.

10 Şubat 1947’de Paris’te bir konferans toplandı. "İtalya Barış Andlaşması" imzalandı. Ankara 5 gün sonra muahedeyi tanıdı. İtalya’dan ve Almanya’dan sonra İngiltere de Osmanlı adalarından çekiliyordu. Yunanistan, bir kere daha yeni adalar kazanıyordu.

Haddizatında Yunanistan üzerinden İngiltere buralara hâkim olmaktaydı. Akdeniz’de olduğu için 12 Ada’dan sayılmayan Kıbrıs’ı daha evvel I. Dünya Harbi’nde gasbetmişti.

Şu var ki İtalya, Almanya ve İngiltere’nin tahliye etmesiyle Yunanistan’a intikal eden 12 Ada, "Paris Andlaşması" da denen mezkûr milletlerarası mukavelenin bağlayıcı şartlarından dolayı silahlandırılamayacaktı. Bu adalarda sadece polis ve kır polisi olabilecek, deniz üssü ve askerî tahkim yapılamayacaktı.

Aksine davranış, andlaşmayı ihlaldi…

O ihlâl, bugün fazlasıyla yapılmakta.

Atina, adaları keyfince kullanmakta, silahlandırmakta ve hatta hava meydanları bile yapmaktadır. Rumlara ufacık bir Mora yarımadasında devlet olma imkânı tanıyan sömürgeci devletler, kısa sürede çevreye kol-budak atmasına fırsat tanıdıkları gibi bu tarihten bir buçuk asır sonra da AB’ye aldılar.

Batı’nın her dönemde şımarttığı Atina, bugün de aynı imtiyazı görmektedir. Londra, Paris, Washington tam destek vermekteler. Amerikan silahları Fırat kıyıları gibi Meriç kıyılarına da girdi. Arkasından cesaret alan Atina, haddini bilmezlikte ölçü tanımıyor. Ankara’nın andlaşma şartlarını ihlal etmemesini hatırlatması üzerine tepkiler veriyor. Suriyeli mültecilere âdeta soykırım yapan Yunanistan’ın niyetini iyi okumalı. ABD, Ukrayna, NATO-Rusya, Beyaz Rusya arasındaki tehlikeli tırmanışına da dikkat etmeli. Biz, inşallah çıkmaz, ama çıkarsa harbin, ara buluculuk dışında hiç tarafında yer alamayız.

Ancak, TMT- Türk Mukavemet Teşkilatı’na "silahlı terör örgütü!!!" diye iftira atan gayrı millî zihniyet, bu iktidarı devirmek için Türkiye’yi harbe sokmaktan bile geri durmaz. Tuzaklara karşı çok uyanık olmalı. I. Dünya Harbi’ne nasıl girdiğimizi hatırda tutmalı. Padişahın, Meclis’in, Başkumandan Vekilinin, Sadrazamın haberi yoktu ama harbe girmiştik.

Evet; garp cephesinde yeni bir şey var:

O cephede sırtı sıvazlanan bir komşu, Okyanus ötesinde anlaşılmaz bir müttefik, Karadeniz’de öfkeli dalgalar, Fırat ve Meriç çevresinde yabancı silahlar var. Kısacası 1830’dan beri Adalar, 1915’ten beri Boğazlar ihtilafı sürüp gelmekte…

Köroğlu ne doğru demiş:

-Delikli demir çıktı, mertlik bozuldu!!!

"Ötesini söylemeyeceğim!"

Sezai Karakoç da ötesini söylememişti.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.