HARP ZENGİNLERİ!

A -
A +

"ihtikâr" ve "sahtekâr" akraba kelimelerdir:

Sahtekâr, para gibi, altın gibi taklit edilmesi mümkün ne mal varsa onu aslına uygun şekilde taklit edip ucuza mal etmek suretiyle satarak haksız kazanç elde eden kimsedir. Sahtekârın tarifi tabiî ki bundan ibaret değildir. Sahtekâr, aynı zamanda yalan-dolan içinde olan, böylece çalan-çırpan, hak etmediğini kazanan, sözünde durmayandır.

Muhtekir ise ihtikâr yapandır. Bu kimseler, savaş, yangın yahut diğer âfet zamanlarında şartlardan istifade ederek mal kaçırıp ihtiyaç duyulan malın bulunmasını zorlaştırır ve fiyatların fırlamasına sebep olarak haksız servet kazanırlar.

He iki fiil de ahlâksızlıktır!

Her iki fiil de bütün zamanlarda, bütün ceza hukuklarında suçtur…

Milletlerin kendilerinde veya yakınlarındaki bir savaş çıktığında devletler tedbirler alırlar. Bunlar askerîdir, iktisadidir vs. Mesela yedek asker bile alınabilir. Böylesi zamanlarda insanlar üçe ayrılır. Birinciler vatanseverlerdir. Gözlerini kırpmadan derhal askere koşar ve vatanı için ne lazımsa yaparlar. İkinciler, harp, işgal ve kötü gidişata oralı olmaz, keyiflerini bozmazlar. İstanbul işgalini anlatan -mesela- Peyami Safa’nın romanları, sadece bir romancı muhayyilesi değil, hakikatin tasviridir. Mehmetçik, Büyük Harb ve ardından Millî Mücahede’de 7 cephede birden muharebe eder, ailesi köyünde kasabasında yoksulluk çekerken onlar, Beyoğlu’nda sefahat ve işgalci askerlerle muhabbet içindedirler.

Orhan Veli:

Ne atom bombası/Ne Londra Konferansı/Bir elinde cımbız/Bir elinde ayna/Umurunda mı dünya?

Derken resmedilen, bu defa II. Cihan Harbi yıllarındaki tasasızlardır. Şair, burada haklıdır. Bunu söylemenin "…rakı şişesinde balık" olmaktan daha iyi olduğunu bu İkinci Yenici isim anlamış olsa gerek.

Sonraki yıllarda "Beyaz Türk" sözde seçkinlerini teşkil edecek olan üçüncülere gelince:

Bunlar, vicdanları sızlamadan ihtikâr yapan muhtekirlerdir. O dar günün, harbin veya afetlerin maruz bıraktığı şartlarda cemiyette neye talep varsa onlara yönelir, bunları saklayıp el altından pahalıya satarlar. Eskiden bu yüz karası işe ihtikârcılık denirdi. Şimdi stokçuluk denmekte. Sahtekârdan farkı şu olsa gerek; sahtekâr bir veya birkaç kişiyi dolandırır. Az sayıda insana ziyan verir. İhtikâr yapanlar yani stokçularsa bütün bir millete ve devlete zarar verirler. Böyleleri I. Dünya Harbi ve devamı yılarda görüldü. Mehmetçik, cephelerde ölür veya şehid olurken ihtikârcılar, servet üstüne servet yığarak Erken Cumhuriyetten itibaren yeni bir sınıf teşkil ettiler.

24 Şubat’tan beri, komşularımız Rusya ve Ukrayna arasında işgal ve harp yaşanmakta. Ankara, bütün dünyanın takdirini kazanan bir orta yol tuttu. Olması gereken buydu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ekibi ve hariciyemiz, çok koşturmalı bir diplomatik faaliyetle ateşkesi gerçekleştirip kan gözyaşının durmasına gayret sarf ediyorlar. Hamdolsun mesafe de alınmakta...

Hükûmetimiz, bir barış koşturması içindeyken ve elbette her türlü ihtimale karşı da hazırlıklar yapılırken geçmiş dönemlerdeki soğan tezgâhı gibi ortaya birdenbire şeytanın zor düşüneceği bir yalan sürüldü. Güya çiçek yağı yokmuş!.. Hemen sosyal medya devreye alındı. Muhtekirler; stokçular, karaborsacılar yani savaş vurguncuları çiçek yağına dair kargaşaya yol açacak bütün yalan ve tezgâhları işletmeye başladılar. Bakanlık ve İstanbul Ziraat Odası gerçeği açıkladı. Ukrayna- Rusya harbi dolayısıyla üretici ülke Ukrayna’nın talebe cevap verememesi dolaysıyla bütün dünyada ayçiçeği yağına yüzde 8,5 zam yapılırken bizde istikbalin savaş zengini olmayı kafaya koymuş menfaatçiler, yüzde 30 zam yapmışlar!.. Bu yağın Türkiye’de bir buçuk aylık bir mevcudu kaldığı haberi de asılsız. Bakanlığın açıklamasına göre ayçiçeği, yurdumuzda bir önceki yıl yüzde bir buçuk artışla depolanırken, bu sene bu artış miktarı, yüzde 17’yi bulmuştur. Onun için adı geçen yağdan hiç ithal etmesek bile mevcut depo varlığımız mutfak ihtiyacımıza 3 ay yetecek kifayetteymiş.

Ebette, imkânı olan her sahada kendi üretimimizi yapmalıyız.

Köye dönüşü teşvik etmeliyiz.

Köylüye, çiftçiye üreticiye lazım gelen desteği vermeliyiz.

Bunlar zaten gelişerek devam ediyor.

Ancak; dünyada hiçbir devlet yoktur ki yalnızca ihraç etsin fakat hiçbir ithalat yapmasın. Bu, ticaretin kanunlarına da aykırıdır. Öyle bile olsaydı harp zenginleri yine olanca ihtirasla fırsatçılıklarını yapacaklardı. Gönül Dağı’ndaki Orta Anadolu Türkçesiyle söylemek gerekirse devlet, "Bu mesmursuzlara cezanın gâvur tarafıyla…" esaslı bir ders vermeli, kimsenin yaptığı yanına kâr kalmamalı, tüyü bitmemiş yetimin, namuslu vatandaşın hakkı sahtekârlarla ihtikârcılara yedirilmemelidir…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.