DÜNYANIN DENGE MERKEZİ

A -
A +

Afganistan, Bosna, Irak, Çeçenistan, Suriye, Yemen, Libya... daha ötelere gidersek iki asır öncesinden bu yana bir kısım memleketlerde yaşanan facialar yüzünden "insanım" diyen herkesin yüreği yanagelmekte. Görüldüğü gibi bu ülkeler Asya, Afrika, Kafkaslar ve Balkanlardan.

Bu yürek yakan ateşin en yakın sebebi, Suriye idi.

Şimdi Ukrayna’da yaşanan zulüm, Suriye’dekiyle yarışıyor.

Şu var ki Müslüman Doğulularla Hıristiyan Ukrayna arasında çok fark var:

Batı, Suriye ve diğerlerini, hatta Avrupa’nın ortasındaki Bosna’yı el, öteki sayarken Ukraynalıları kendinden kabul etmektedir. Suriyeliler, Afganlar… denizlerde boğulur, elektrikli teller hudutları geçilmez kılarken Ukraynalılara kapılar ve kollar sonuna kadar açılmakta. Hemen oturma izni verilmekte. Derhal vatandaşlık muamelesi yapılmakta. İşe yerleştirilmeleri için sektör sektör kontenjanlar tespit edilmektedir.

Şu dediklerimizin yapılması Avrupa için ayıp değil. Ayıp olan, mavi gözlü, sarı saçlı olmayan insanlara, Müslümanlara reva görülen küçültücü, incitici muamelelerdir.

Bu ayıpta Ukraynalının bir kusuru yok. Ukraynalı, karda-kışta yollara dökülmüş göçmekte.

Bu göçte bebekler, yaşlılar, hastalar var. İnsanın. Çâresiz Ukraynalılar, keder ve gözyaşıyla evlerine, son kere bakarak, sevdikleriyle kucaklaşarak vatanlarından ayrılıp meçhul yarınlara doğru yola çıkmaktalar. İmtihanın çetinliğine bakmalı ki bu göç kafilelerinin içinde Kırım Tatar Türkleri, 80 sene sonra bir kere daha göç yolundalar.

Avrupa’nın ortasında yaşanan bu Ukrayna dramının ne kadar süreceği, nereye kadar gideceği belli değil. Bu bir anlamda Hıristiyan dünyanın kendi iç çatışması. Veya soğuk savaşın mirasçısı olan devletlerin hesaplaşması yahut Amerika ve destekçisi Avrupa devletleriyle Rusya’nın yarına dair fütuhat yoklamalarıdır.

Her ne olursa olsun; Moskova, Putin, serdettiği esbabımucibede haklı değildir. Hayali bir "Nazi Hükûmeti" iddiasını sebep göstererek Ukrayna’ya girdiler. Dram böylece başladı. Rusya’ya göre Kiev’de Nazi bir Hükûmetin varlığına tahammül edilemez. Bu iddianın hiçbir iler-tutar tarafı yoktur. O zaman mukabili de söylenir. Kiev’de Moskova’nın hoşnut kalacağı bir hükûmet kurulunca da Washington ve Avrupa da aynı mantıkla "Kiev’de komünist hükûmete müsaade edemeyiz!" diyebilir.

Oysa adı geçen hükûmet çeşitleri tarihin çöplüğünde değil mi?

Öfke, aklı bürüyünce mantığın kabul etmeyeceği sebeplere yapışılır.

Bu yüzdendir ki Ukrayna-Rusya savaşının bitirilmesi gerekir. Eğer, dünyaya büyük dramlar lazımsa Yemen, Libya, Filistin, Suriye… yeter. Onların gözyaşları da yeter. Oralardan gelen mülteci, sığınmacı ve muhacirler fazlasıyla yeter.

Ukrayna ve Rusya savaşının bitirilmesi şarttır.

Uzadıkça felaket katmerleşecek ve muhtemelen genişleyecektir.

Nükleer silahların patlamasından bile söz edilebiliyor.

Bu savaşın bitirilmesi şart ama kim bitirecek?

Batı, ihtilafta taraf olmuştur.

Tarafların itibar ettikleri, inandıkları tarafsız konumda tek devlet, Türkiye’dir. Hakemlik teklifimizi Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk günden dile getirdi. Taraf devletlerin liderleriyle mükerreren konuştu.

Gerek Cumhurbaşkanı Sn. Tayyip Erdoğan’ın ve gerekse ekibinin hummalı diplomatik faaliyetleri nihayet semeresini verdi. 10 Mart 2022 günü Dışişleri Bakanımız Sn. Mevlüt Çavuşoğlu’nun ev sahipliğinde Ukrayna Dışişleri Bakanı Sn. Dmitro Kuleba ve Rusya Dışişleri Bakanı Sn. Sergey Lavrov’un iştirakiyle Antalya’da bir Müzakere Masası teşkil edildi. Harp hâlindeki iki devlet dışişleri bakanlarının üçüncü bir ülke şehrinde aynı masa etrafında buluşturulmaları çok büyük muvaffakiyettir.

Evet; nihâî ateşkes olmadı. Lâkin bu zaten beklenmiyordu. Beklenen, masanın kurulması, konuşmanın olması ve devamına karar verilmesiydi.

Bunlar yapıldı.

Toplantılar, birkaç kere daha tekrar ettikten sonra bu defa Büyük ve Kudretli Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın ev sahipliğinde İstanbul veya Ankara’da bir masa kurulacak ve Sn. Putin ve Sn. Zelenskiy bu masada konuşacaklardır. Yüksek ihtimal böyledir. O zaman yürek yangınları söner, gözyaşları durur, göçler biter, hasretler diner…

10 Mart Müzakerelerinde Sn. Lavrov’un şu tespiti çok değerliydi:

-Bugün burada anladık ki müzakerelerin yerini alacak hiçbir şey yoktur!

Bu gerçek fark ve kabul edildikten sonra silahlar susar.

Bakanlar seviyesindeki müzakereler en az iki kere daha yapılır diye düşünüyoruz.

Onlar da ülkemizin bir şehrinde olur.

Sonuncu müzakere ve mülakatı Liderler Zirvesi takip eder ve zarardan bir an evvel barışa dönülür…

Bütün bunlardan çıkan büyük netice şudur:

Osmanlı, dünyanın muvazene sebebiydi.

Osmanlı’dan sonra dünya, dengesini ve huzurunu kaybetti…

Cenevre, Zürih, Londra ve Paris… sulh müzakereleri, insanlığa şifa olacak çâreler üretemediler. Bundan böyle o devletlerin yerini Türkiye, o şehirlerin vazifesini Türk başkent, payitaht ve şehirleri almakta.

Bu bir anlamda da şudur:

Neo Çarlığın doludizgin gidişini Neo Osmanlı Türkiye durdurmaktadır.

Bu görüş, bir husus istisna edilirse doğrudur.

Biz, bugün ne Neo Osmalıyız ve ne de Yeni Osmanlı.

O tecrübe Tanzimat’tan sonra yaşandı, imparatorluğun kaybıyla bitti.

Biz, Devlet-i Ebed Müddetiz.

Böyle bir bütünlüğün içinde Osmanlı ecdadımız, vazifesini şerefle yapmış ve nöbeti, Türkiye Cumhuriyetine devretmiştir. Bundan dolayıdır ki buradan Arif Nihad merhuma "Taşıdığımız değerden haberimiz vardır! Müsterih olun!" diye cevap vererek "Büyük ve Kudretli Türkiye Cumhuriyeti" demek suretiyle devlet ve millet olarak mes’uliyet ve liyakatimizin yüksekliğine işaret ediyoruz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.