MASA, DİPLOMASİ VE ZAFER!

A -
A +

Asgariden bir buçuk asırdan bu yana masada hep kaybettik. Veya kazancımız, kaybımızın yanında bir şey tutmadı. 16 Ağustos 1838 Balta Limanı Konvansiyonu, 30 Mart 1856 Paris Sulh Akdi, 13 Temmuz 1878 Berlin Konferansı, 21 Ocak 1921 Paris Konferansı, 21 Şubat 1921 Londra Konferansı, 24 Temmuz 1923 Lozan Konferansı…

İlk elden hatırladığımız, muahedelerdir.

İçlerinde ticari olan da barışı kuran da vardır. Ancak adı ne her ne olursa olsun biz, onlarda masadan kârlı çıkan, umduğunu alan taraf olamadık. Bu da içeride kavgalara sebep oldu. Diğer devletlerle yaptığımız anlaşmalar, içeride münakaşa ve çatışmalara yol açtı. Bu hâl nesiller boyu sürdü. En bilinen ve en çarpıcı örnek, Lozan’dır. Lozan Sulh Görüşmeleri, bir taraf için resmî bayram sayılan zafer iken, diğer taraf için dövünülecek bir hezimettir.

Sahada kazandığımız hâlde masada kaybetmemizin birçok sebebi vardır. Muharip bir millettik. Yüzyıllar boyu kılıcımızla girdiğimiz savaşları hep kazandık. Öyle ki bu bir tabii hâl olmuştu. Savaş varsa, biz o savaşa giriyorsak kazanan taraf bellidir. Ne var ki devran öyle gitmedi. Sanayi inkılabını kaçırmamız mağlubiyetlere yol açtı.

Bu mağlubiyet ve galibiyetlerden sonra masaya oturduğumuzda verdiğimiz misallerde olduğu gibi ya büsbütün veya daha ziyade kaybeden taraftık. Saydığımız ve saymadığımız bu müzakereler imparatorluğumuzu tasfiye çalışmalarıdır. Varlığımızın paylaşılmasıdır. Vaziyet böyle olunca psikolojinin zafere elvermesi zordur. Bu zor neticede, telaffuzu zor ama adını vermezsek olmaz; aşağılık kompleksinin payı büyüktür. Hemen her sahada Garp, Batı, peşinen üstün kabul edilmiş, hayranlık duyulmuş ve bu hayranlık, kayıplara basamak olmuştu. Bundan kurtulmaya başlamamız olsa olsa yarım asırlık bir geçmişe sahiptir...

Antalya’da Ukrayna ve Rusya dışişleri bakanlarını bir araya getirdiysek, 70 ülkeyle zirve topladıysak, bu, son yarım asırlık bir seyrin zirve noktasıdır. Ukrayna ve Rusya, onların temsilcileri tarafsızlık, dürüstlük ve iyi niyet olarak herhangi bir Avrupa devlet ve şehrine itimat edemediler. Bu güven bize, Türkiye’ye duyuldu. Belki denecektir ki burada biz ara bulucuyuz, taraf değiliz. Doğru; lâkin netice ve hüküm değişmez. Fark edilmesi gereken gerçek, diplomasi ve şahsiyetteki dirilişimizdir. Yüksek bir hariciye ve diplomasi tecrübemiz vardı. Fakat son bir buçuk, iki asra varan mağlubiyetler ve onların ardından gelen masa mağlubiyetleri hariciye ve diplomasimizi fena hırpalamıştı.

O günlerden; sahada ve masada şu veya bu şekilde kayıplardan sonra bugün yeniden dünyanın denge noktası durumuna gelmemiz, barışı kurmamız, adil bir masa teşkil etmemiz, güvenilir bir devlet mevkiine çıkmamız muhakkak ki yüksek muvaffakiyettir.

Rusya ve Ukrayna’nın her ikisi de üçüncü devletlerin oyununa geldiler. Türkiye’nin bu oyuna düşmemesi, harbin değil barışın aktörü olması ve eş zamanlı olarak 70 devleti Antalya Diplomasi Forumu’nda toplaması ve Türkiye Cumhurbaşkanı Sn. Tayyip Erdoğan ve Türkiye Dışişleri Bakanı Sn. Mevlüt Çavuşoğlu ve ilgili devlet memurlarımızın çok yüksek sayıda mevkidaş ve muhataplarıyla konuşup görüşmelerinin ne demek olduğu, ileride daha iyi anlaşılacaktır.

Antalya’da barış için müzakere masası kurulması bir başarı, masanın devrilmemesi diğer başarı, görüşmelerin devamına karar alınması ise çok daha büyük başarıdır…

Bütün bunlar “2023 Büyük Türkiye” yürüyüşü için müjdeli haberlerdir.

Bu kendine güven ve tecrübeyle çok daha iyi işler yapacağız.

O kadar ki açtığımız yolda BM, er veya geç ameliyat masasına yatırılacaktır.

NATO da konuşulacaktır…

Diplomasi görüşme, mülakat ve netice alma sanatı değil midir? Öyledir ve Ankara, bunun farkındadır. Dünü tecrübe ve tahlil için bir kenarda tutup, bugünü iyi kotararak yüzümüzü yarına çıkan ufuklara dönmeliyiz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.