BÜYÜK DEVLET OLMAK KOLAY DEĞİL!

A -
A +

 

Devlet adamlarımız, üzerine basa basa Irak’ın toprak bütünlüğünden yana olduğumuzu dile getirmekteler. PKK ile mücadele edilirken doğan fayda yalnızca Türkiye’yle alâkalı değildir. Kuzey Irak’ta yaptığımız cezalandırma faaliyetlerinden Irak da kazanmakta. Türkiye’nin Irak’ın toprak bütünlüğüne dair dediklerinde samimi olduğunu imtihan etmeye ihtiyaç yoktur. Ne ABD’nin ne 2 Ağustos 1990 tarihli I. Irak işgalinde ve ne de 20 Mart 2003’teki işgalinde "fırsat, bu fırsat!" diyerek komşu topraklara girdik.
Irak’ın kuzeyinde ayrıca otonom Kürt idaresi mevcut. Bu idare, müstakil olamıyorsa bunun sebebi, Ankara gerçeğidir. Nitekim bu idarenin 25 Eylül 2017’de Irak’ta Kürtler arasında yaptığı "müstakil bir devlet olmak istiyor musunuz?" diye soran halk oylamasına Bağdat’ın en az on katı çok sert tepkiyi Ankara verdi. Mesut Barzani de yerinden oldu. Bugün Bağdat ve Erbil’le gayet dengeli münasebetler gütmekteyiz. Türkiye, Irak’ta terörle mücadele etmeseydi, çoktan şekil değiştirmiş olurdu.
Irak’la münasebetlerimiz mükemmel değil fakat kötü de değil…
Türkiye, Filistin toprakları üstünde kurdurulan İsrail’i, 28 Mart 1949’da -maalesef- ilk tanıyan Müslüman ülkedir. Emperyalist dünya, Ankara’yı hep Tel Aviv’e mecbur etmeye çalıştı. İsrail, kuruluşundaki toprak genişliğini on kere aşar, Filistin’de zulmün en ağırını işlerken bile devrin Ankara’sı gereğini yapamazdı. Bu yüzden de münasebetler pürüzsüz gidiyordu. Tâ ki 29 Ocak 2009’da Davos’ta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sözünü kesen, özensiz konuşan İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e "one minute!" diyerek öfkelenmesine kadar. Bu ilk ihtilafı, elçimize saygısızlık ve Gazze’ye insanî yardım götüren Mavi Marmara gemisinin İsrail askerleri tarafından uluslararası sularda durdurulup 10 sivil vatandaşımızın katletmeleri takip etti. Olayların kızışmasını Netanyahu’nun Başbakanlığındaki İsrail’in Filistin’e reva gördüğü zulümler körükledi.
İsrail’le münasebetlerdeki kötü gidişat, 9 Mart 2022’de İsrail’in yeni Cumhurbaşkanı İsaac Herzog’un Ankara’yı ziyaretine kadar sürdü. İlk ziyareti, 23 Haziran 2022’de İsrail BB’nı Yair Labid’in Ankara ziyareti takip etti. Şimdi İsrail’le ilişkilerimiz uzun bir aradan sonra düzelme yolunda. Mescid-i Aksa’ya dokunmaz, Filistinlileri insan olarak görür, Gazze’den elini çeker ve hukuku çiğnemezse bu geçiş dönemi kalıcı olur ama orada seçim var. Seçim sonucu çıkacak Hükûmet neticeye tesirli olacaktır.
Irak’ın maruz kaldığı iki işgal ve mankurtların dokunulmaz saydığı İsrail’e verilen "Bir Dakika Dersi"nden sonra 15 Mart 2011’de Suriye İç Harbi patlak verdi. 13 Kasım 1970’te Hafız Esad’ın askerî darbeyle ülkeyi ele geçirmesiyle yüzde 11’lik bir Nusayrî azınlığa dayanan Fransız yanlısı bir aileden gelen Esad rejimi, Suriye’yi zindana çevirmişti. Bu yüzden halk, Arap Baharı lafına safça kandı. 15 Mart 2011’de Dera ilinde bir grup gencin demokrasi istemeye kalkışmasıyla iç harp başladı. Beşar Esad, kendi vatandaşlarını bombalıyordu. Kaçabilenler başta Türkiye olmak üzere hudutlara yığıldılar. Söz anlamayan Esad rejimiyle münasebetler koptu. Beşar Esad’ın bu vahim hatası, DEAŞ ve PYD/YPG’ye yaradı. 24 Ağustos 2017’de Fırat Kalkanı Harekâtıyla terör unsurlarına esaslı darbe indirdik. Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olduğumuzu her zaman beyan etmekteyiz. Suriye’de de bölücü terör örgütüyle Türkiye mücadele ediyor. Türkiye olmasaydı, DEAŞ ve PKK, Irak ve Suriye’yi parçalarlardı. 1970’ten beri Moskova’nın güdümünde olan Suriye’de bugün, ABD de yer almış bulunuyor. ABD, YPG’yi, Rusya rejimi, Türkiye ise Suriye’nin bağımsız kalmasını desteklemekte. Suriye’nin kuzeyini kademe kademe terörden temizliyoruz. Bunları azınlık rejimine rağmen yapmaktayız.
2011’den beri Suriye’deki rejimle Ankara ağır sıkıntı içinde.
Bu zaman zarfında çok şeyler oldu, Türkiye’de. Sığınmacılar diye bir mesele doğdu. Şimdi gelinen noktada Suriye yönetimiyle de münasebetlerin müzakere masasına taşınması çalışmaları başlayacak. Fakat bu çok da kolay değil. Moskova ve Washington unsurları işin içinde.
Rejim bombalayıp kaçırdığı insanları kabul eder mi, etse bile ne yapar?
Sığınmacılar, 50 yıldır ‘el aman" dedikleri dikta rejimine güvenir mi?
Suriye ile de barış kurulmalı. Ancak, o barışa çok sabırla varılır.
3 Temmuz 2013’te Mısır’da Genelkurmay Başkanı Abdülfettah es-Sisi, seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye, Batı dünyasından aldığı destekle darbe yaptı. Mısır karıştı. Aylarca gösteriler oldu. Fakat emir kulu mahkeme Cumhurbaşkanını idama mahkûm etti. Duruşma sırasında vefat ettiği iddia edildi. Hiçbir vicdanlı hükûmet, buna razı olamazdı. Türkiye de olmadı. Mısır’daki cuntayla aramız bozuldu. Ancak iki yıldan bu yana yakınlaşma devam ediyor.
Daha da gelişeceğe benzemekte…
Neticede Irak, Suriye, Filistin, Mısır ve bölgedeki diğer ülkelerin halklarıyla ya din ya kültür beraberliğimiz var. Bu arda elbette BAE ve Suudi Arabistan mevcut. Ancak onlarla ihtilaflar daha kolay aşıldı.
Diğer taraftan Libya’nın toprak bütünlüğü ve istiklalinin yanında ve meşru iktidarın destekçisiyiz.
Şimdi de Ukrayna’nın toprak bütünlüğü meselesi var. Rusya’nın 22 Şubat 2022’de bu ülkeyi işgal etmesinden beri çok kıymetli bir denge, hakem ve ara bulucu rolü icra etmekteyiz. Ankara, hem işgalci ve hem de mağdur memleketle konuşan başkenttir.
Elbette bir de İran var. Bölge’de Türkiye’yi rakip gören ideoloji sahibi İran. Münasebetlerimiz kötü değil ancak pürüzsüz de değil.
Ve Yunanistan:
Şam’daki rejimle aradaki ağır ihtilafa rağmen münasebetleri düzeltmeye çalışırken Atina ile kötü olmayalım. Bunu isteyen çok fakat duyarlı denge ve sağlıklı muhakemeyi burada da çalıştırmalıyız.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.