Muhammed aleyhisselama tabi olmak saadeti...

A -
A +
Saadet-i ebediyeyi, ebedî mutluluğu ele geçirten sermaye, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” dînine yapışmaktır. 
 
Büyük âlim ve veli İmam-ı Rabbani hazretleri Mektûbat kitabında, sevdiklerinden birine yazdığı 114. mektubunda şöyle buyuruyor:
Cenâb-ı Hakk, hepimizi, dünya ve ahiretin efendisi ve bütün insanların her bakımdan en yükseği ve en iyisi olan, Muhammed Mustafa’ya “sallallahü aleyhi ve sellem” tâbi olmak saadetiyle şereflendirsin! Çünkü cenâb-ı Hakk, Ona tâbi olmayı, Ona uymayı çok sever. Ona uymanın ufak bir zerresi, bütün dünya lezzetlerinden ve bütün ahiret nimetlerinden daha üstündür.
Hakiki üstünlük, Onun sünnet-i seniyyesine tâbi olmaktır ve insanlık şerefi ve meziyeti, Onun İslamiyet’ine uymaktır. [(Sünnet) kelimesi, üç ayrı manaya gelir. Burada, İslamiyet demektir.] Meselâ, Ona uyan bir kimsenin, gün ortasında bir parça uyuması, ona uymaksızın, birçok geceleri ibadetle geçirmekten, kat kat daha kıymetlidir. Çünkü (Kaylûle etmek) yani öğleden önce biraz yatmak, âdet-i şerîfesi idi. Meselâ, Onun dini emrettiği için, bayram günü oruç tutmamak ve yiyip içmek, Onun yolunda bulunmayıp senelerce tutulan oruçlardan daha kıymetlidir. İslamiyet’in emri ile fakire verilen az bir şey ki, buna zekât denir, kendi arzusu ile dağ kadar altın sadaka vermekten daha efdaldir, daha kıymetlidir.
Emir-ül-müminin Ömer “radıyallahü anh”, bir sabah namazını cemaat ile kıldıktan sonra, cemaate bakıp, bir kimseyi göremeyince sordu: Eshâbı dediler ki, “Geceleri sabaha kadar ibadet ediyor. Belki şimdi uyku bastırmıştır.” Emir-ül-müminin buyurdu ki: “Keşke bütün gece uyuyup da, sabah namazını cemaat ile kılsaydı, daha iyi olurdu.”
İslamiyet’ten sapmış olanlar, sıkıntı çekip ve mücahede edip, nefislerini ve kötü arzularını körletiyor ise de, bu dine uygun yapmadıklarından kıymetsizdir ve hakirdir. Eğer bu çalışmalarına ücret hâsıl olursa, dünyada birkaç menfaatten ibaret kalır.
Hâlbuki dünyanın hepsinin kıymeti ve ehemmiyeti nedir ki, bunun birkaçının itibarı olsun. İslamiyet’e tâbi olanlar ise, latif cevahir ve kıymetli elmaslar ile meşgul olan mücevherciler gibidir. Bunların işi az, kazançları pek çoktur. Bazen bir saatlik çalışmaları, yüz binlerce senenin kazancını hâsıl eder.
Bunun sebebi şudur ki, İslamiyet’e uygun olan amel, Hak teâlânın makbulüdür, çok beğenir. İslamiyet’e uymayan şeylerin hiçbirisini Hak teâlâ sevmez, beğenmez. Sevilmeyen, beğenilmeyen şeye sevap verilir mi? Hatta cezaya sebep olur. Bu incelik, dünya işlerinde de vardır. Biraz düşünülürse anlaşılır.
O hâlde, saadet-i ebediyeyi ele geçirten sermaye, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” dînine yapışmaktır. Bütün zarar ve fesatların başı, İslamiyet’ten ayrılmaktır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.