​Kuru bir hıçkırık yükseldi boğazından

A -
A +
Emre biraz hayranlık biraz da şaşkınlıkla baktı konağa. İnanılmaz bir zenginlikle karşı karşıyaydı.
 
Neveser Hanım kurulu düzenlerinin bozulmasından korkuyor, çalkantılar yaşamak istemiyordu... Nazan’ı paylaşmaktan hoşlanmadığı belliydi. Onu kaybettiği kızının yerine koyarak sahiplenmiş, benimsemişti. Şimdi onun içinde bir acı olarak kalan oğlunun ortaya çıkmasıyla onu kaybetmekten korkuyordu. Oğlu uğruna kendilerinden vazgeçmesinden ürküyordu. Elif ise gözyaşları içindeydi. Bu inanılmaz tesadüfün ardından kendi aşkı kaybolup gitmişti arada. O Emre Can’ın artık kendisini istememesinden korkuyor, annesine olan kızgınlığına duygularını kurban etmesinden çekiniyordu. Öylesine büyük bir nefret görmüştü ki gözlerinde onun kendi aşkının bunu silebileceğinden kuşkuluydu…
Sabaha kadar kimse gözünü kırpmadı. Sabahın ilk ışıkları odalara dolduğu zaman uykusuz ve yorgun geçen bir gecenin oyuncuları olarak bitkin bir şekilde kalktı herkes. Kimse konuşmuyordu. Nazan da inmişti salona. Kimse birbirine bir şey sormadan bekliyordu. Ne beklediklerinden de habersizdiler. Ta ki Elif’in telefonu çalıncaya kadar. Telefonun sesiyle birlikte herkes irkildi, nefesler tutuldu. Birkaç kelime konuştu Elif ve kapattı. Ev halkına döndü:
- Emre Can İstanbul’da, buraya geliyor!..
             ***
Nazan salonda, kanepenin üzerinde oturuyor, bir yanında Neveser Hanım, bir yanda emektar yardımcıları Ayşen, kadının ellerini kolonya ile ovuşturuyorlar, sakinleşmesi için teselli ediyorlardı. Önder endişeli bir şekilde ayakta duruyordu. Yan gözle karısına bakıyor, olabilecekleri tahmin etmeye çalışıyor, nasıl davranması gerektiğini düşünüyordu. Elif ise bahçeye bakan verandanın çıkışında duruyordu. Gözleri bahçe kapısındaydı. Yoldan geçen bütün taksiler heyecanlandırıyordu genç kızı. Çok geçmeden sarı bir taksi durdu kapıda. Tevfik Efendi koşarak demir kapıyı açtı. Önder az önce misafir beklediklerini haber vermişti. Taksi bahçenin çakıl kaplı yolunda yavaşça ilerleyip mermer merdivenlerin önünde durdu. Elif nefesini tuttu:
- Geldi...
Koşarak kapıya atıldı. Nazan boğuk bir ses çıkarttı ve yalvaran gözlerle kocasına baktı. Önder Bey gülümsedi:
- Merak etme, her şey hallolacak...
Elif kapıya çıkmıştı. Şaşkın ve tedirgin bir şekilde haykırdı:
- Emre Can!
Delikanlı taksinin parasını verip genç kıza döndü. Yüzünde sert bir ifade vardı:
- Neler oluyor Elif?
Omuzlarını kaldırdı genç kız:
- Bilmiyorum Emre, şaşkınım, bir şey bilmiyorum ben... Gel içerideler. Yengem çok kötü...
Emre biraz hayranlık biraz da şaşkınlıkla baktı konağa. İnanılmaz bir zenginlikle karşı karşıyaydı. Elif öne geçip delikanlıyı salona götürdü. Neveser hanım, Önder Bey ve Nazan nefes almıyorlardı sanki. Kapıda beliren uzun boylu yakışıklı genci görünce ilk çözülen Nazan oldu ve kuru bir hıçkırık yükseldi boğazından:
- Oğlum... Emre Can’ım benim...
Delikanlı gözlerini kıstı, sesin geldiği yöne baktı. Nazan’ı gördü. Birkaç saniye geçti öylece. Hiçbir tepki vermiyordu. Sonra kararlı adımlarla yürüdü karşısına:
- Siz misiniz? Nazan Hanım siz misiniz?
Nazan gözyaşları içindeydi. Başını salladı güçlükle:
- Benim evladım, ben senin annenim oğlum... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.