Bir profesörün çocukluğuna bakışı

A -
A +
“Elimizde çeşit çeşit otlarla doldurulmuş sepetlerimiz olurdu hâlâ gözümün önündedir...”     Çocukluk hayatım belki bugün çile gibi görünür. Ancak bugün bakınca özlediğim, kollarımı açarak koşup tatmak istediğim bir hayattır. Tıpkı büyük şair Şehriyar’ın "Haydar Baba’ya Selam" adlı şiirinde yaşadığı gibi. Ben koyunun, kuzunun ardına ne zaman düştüğümü bilmem. Hep onlarla beraber olan, onların canıma can kattığı varlıklarının hiç kaybolmamasını istediğim bir çocukluk hayatım vardı. Kışın ocak ayından itibaren koyunların kuzulamaya başladığı, bir iken iki, üç iken beş olan gitgide fazlalaşan kuzuların, sonra da oğlakların doğduğu, on koyun, altı keçi varken, bunların yavruları ile ikiye katlandığı bir kışın sonunda bahar gelirdi. İnek ve öküzler köyde tarlada yayılırdı. Koyun ve keçiler köyün sürüsüne katılırdı. Bize de baharın ilk aylarında oğlak ve kuzuları gütmek kalırdı. Biz onları gün boyu bütün bir bahar güderdik, ama elimizde bir bıçak ve bir sepet de olurdu. Mahallenin çocukları akşama kadar hem oynar hem oğlak, kuzu güder, hem de sepetlerimizi topladığımız otlarla doldururduk. Baharın suları, eriyen karların verdiği güçle coşardı. Bazen coşkun derelerin kenarına yüzükoyun yatar, suların akışını seyreder ve o sularla birlikte biz de başka yerlere sürüklenirdik. Bu, suların gözümüzü aldatması, hızları ile bizi bizden alıp başka yerlere götürmesi gibi bir şeydi. İkindi sonu kuzular ve oğlaklarla evlerimize dönerdik. Elimizde de çeşit çeşit otlarla doldurulmuş sepetlerimiz olurdu. O otlar hâlâ gözümün önüne gelir. Elimizde sapsız bir bıçak; biz ona “tımlı” derdik. Otları, tam da dağılmayacakları, köklerinin bittiği yerden keser, solgun ve sarı yapraklarını atar, işe yarayan yerini sepetimize koyardık. Ne otlar ne otlar... Yağırçiçek, sarıkız, gıvışgan, keçibiciği, ısırgan, laboda, kuşgözü, ebegümeci, daha neler neler... Hepsi sepetimizde olurdu. Onları sepetimizde harıl harıl akan suların altına tutar yıkardık. Annem her sabah ekmek yapardı. Sonra da sepeti alır, otları kıyar, soğan, tuz, peynir, biber, daha ne gerekiyorsa tamamlar bize otlu börekler yapardı. Bahar günü de olunca bolluk gelmeye başlar, yağımız, sütümüz, yoğurdumuz çok olurdu. Börekleri yağlardık. Yemesi de tatlı idi. Ancak bunlar hepimizin ortak, birlikte yaptığımız işlerin güzel ve tatlı sonucu idi. Sepetlerimizdeki otu yıkadıktan sonra, akşamüstü ikindi sonu davar önüne gider ve otlamaktan gelen sürüyü karşılardık. Sürü gelinceye kadar çeşitli oyunlar kurardık... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.