“Senin ne işin var burada?!..”

A -
A +
“Yıllar geçtiği hâlde ne zaman günübirlik de olsa bir sıkıntı yaşasam o rüyayı hatırlarım...”
 
Bundan seneler önceydi. İstanbul'da suların haftada bir saat aktığı, onun da yüksek katlara çıkmadığı... Çıksa da bulanık ve çok kötü koktuğu... İçmek bir yana ellerini yıkayamayacak kadar bulanık ve hatta kirli olduğu yıllardı...
Şimdiki gençlere hayal gelebilir ama sokaklardan çöp yığınları arasından nefeslerimizi tutarak geçtiğimiz yıllardı... Yine doğalgaz yokken kış geldiğinde bacalardan duman yerine zehir çıkarak şehrin üzerini kapkara dumanların kapladığı ve nefes alınamaz hâle getirdiği yıllardı. Neyse ben anlatacağım unutulmaz hatırama geleceğim. İşlerimiz pekiyi değildi. Aldığımız maaş yetmiyordu. Oturduğumuz evin önünde haftada bir semt pazarı kuruluyordu. Ama biz maaş aldığımız gün oturup önce aylık kesin olan ödemeleri hesaplardık. Kiraya şu kadar, elektrik faturasına bu kadar; suya şu kadar... Bir de bakardık ki maaştan geriye pek bir şey kalmamış...
Kapımızın önünde pazar kurulduğu hâlde çoğu kez pazardan yapılan alışverişi içimiz burkularak seyretmişizdir. Evde oturup radikal bir karar almak üzere istişare (karşılıklı fikir alışverişi) yaptık. Karar çıkmıştı:
"Bu gelirle bu şehirde yaşanmaz."
-Ne yapalım?
-En iyisi, toplayalım pılıyı pırtıyı köye dönelim...
Bu karar sonrasıydı. Yarı uyur yarı uyanık bir rüya görüyorum. Rüyada köyümüz Kırka'dayız. Bütün köy halkı meydanda toplanmışlar. Orta yere yüksekçe bir oturak koymuşlar. Bir zat sohbet ediyor. İnsanları yararak ön kısma geçtim. Bir de ne göreyim? Bizim ağabeyimiz, çok sevdiğimiz patronumuz şirketimizin sahibi Enver Ören Abimiz konuşmuyor mu? Heyecan içerisinde yanlarına vardım. Beni gördüler. Tebessüm ederek dediler ki:
“Senin ne işin var burada? Senin yerin bizim yanımız.”
Böyle söyleyerek elimden tuttular. Sanki bir pamuk çuvalı gibi tek hareketle beni kaldırıp yanlarına oturttular. O anda uyandım. Sabah olmuş... Dedim ki kendi kendime:
"Bu rüyamda gördüklerim, benim burada kalmamın daha hayırlı olacağına işaret ediyor."
Bu düşüncelerle sıkıntılara katlandık. Tevekkül ederek çalışmaya başladık. Elhamdülillah sabretmenin karşılığını da gördük ve görüyoruz. Bir İslam âliminin hayatını okumuştum. Buyuruyordu ki:
"Bu dünya bütün arzu ve isteklerin tecelli edeceği mekân değildir. Sabır acı ama meyvesi tatlı oluyor. Sabırla çalışmak ve tevekkül etmek en güzeli..."
          Ömer Uran-İstanbul
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.