Şimdi düşünüyorum da…

A -
A +
 “Tatlı ihtiyacımızı; gelin yemişi, tespih ağaçları ve ballık denilen bir bitkilerden gidermeye çalışıyorduk...”
 
Akseki Sülles'ten olan ninem çok düzenli, güzel, nazik, çok temiz giyinen, evi pırıl pırıl yapan, iyi yemekler pişiren, güzel konuşan, iyi Kur'ân okuyan, bağ bahçe işini, hayvan bakımını pek sevmeyen, köyde çok saygı gören bir kadındı.
Köyde ona herkes saygı gösterir, onunla konuşmayı bile bir ayrıcalık olarak görürlerdi. O yıllarda Sülles'te balkonlarda gül, çiçek, bahçelerinde ise turp, marul ve lâhana gibi değişik bitki ve sebzeler yetiştiriliyordu. Biz Türkmenler toprağa sonradan yerleştiğimizden bu tür kültür bizde daha az gelişmişti. Ninem balkonda nane, fesleğen ve kadife çiçeği yetiştiriyordu ama turp, lâhana, marul, kereviz, pırasa, maydanoz, karnabahar gibi sebzeleri bilmiyorduk. Ninem sigara, kahve içen ve bunları kendisine yakıştıran bir hanımdı. 1968 yılında doksan yaşında vefat etmişti. Şimdi geriye dönüp bakınca, o yıllarda köy yerinde bir hanımın sigara içebilmesi için o kültürü yaşamış olması gerekir diye düşünüyorum. Biz, köyde sigara içen başka bayan olmadığı için, nineme sorardık da “Ben zevkimden içmiyorum, elimin ayasında kaşınma var, bundan dolayı bana doktor tavsiye etti" derdi.
Bunun gerçek olup olmadığını bilmiyorum, ama gerçekten o yıllarda küçük bir nahiye olan Sülles'te Hakkı isimli bir doktor bulunuyordu. Bu doktor birkaç yıl kaldıktan sonra Amerika'ya gitti ve orada epey kaldı. Bir yaz Türkiye'ye gelişinde Sülles'i tekrar görmek için oraya gittiğini de duydum. Eski nesil insanlar, ne de olsa, çok değer bilir, hatırşinas oluyorlar...
Ninem yaşlandığı zaman, bilincini de kaybetmişti. Akşama kadar dallarını balkona kadar uzatmış olan dut ağacının gölgesinde oturur, biraz da yaşlılığın etkisiyle bol bol dut yerdi. Biz çocuklar için, o yıllarda, tatlı olarak yaz başlarında yenilecek tek şey duttu. Dut hem çoktu, hem de yemek için bir ücret ödenmiyordu. Ama yine de kendi aramızda dut için kavga ettiğimiz olurdu. Dutun dışında tatlı ihtiyacımızı; gelin yemişi, tespih ağaçları ve ballık denilen bir bitkinin çiçeklerinin özündeki tatlı sıvıyı somurarak (emerek) gidermeye çalışıyorduk. O yıllarda bu durum bana hiç ters gelmiyordu. Şimdi düşünüyorum da, o günkü hayat ve hayat tarzımız, sanki günümüz Kızılderili, Afrika ve Avustralya Yerlilerinin (Oberjinler) hayatlarından birer kesit gibi geliyor bana...
        Asst. Prof. Dr. Osman Nuri Yıldırım
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.