“Bunu size annem gönderdi”

A -
A +
 “Tabii biz şaşkınız. Sonra çocuk bize doğru yaklaşıyor, kâğıdı ve arkasındaki 20 lirayı verip gidiyor...”
 
İzmir’in Bergama ilçesinde, Hakikat Kitabevi'nin kitaplarını alıp dükkân dükkân dolaşarak satan, gerektiğinde hediye eden Nureddin ve Adil isimli iki arkadaşın kitap satışı hatıralarını anlatmaya bugün de devam ediyoruz...
Yine bir gün, ismini hatırlayamadığım İzmir'in bir köyündeyiz. Köyde kitap dağıtımı yapılıyor. Abilerimizden birisi köyün ara sokaklarında, arkadaşlarıyla top oynayan çocuklara Namaz Kitabı ve Herkese Lazım Olan İmân gibi kıymetli eserleri hediye ediyor.
Çocuklar bu kitap hediyeleri karşısında çok seviniyorlar. Kitabı alan çocuk evine koşuyor…
Köy meydanında kitap satan ve hediye eden arkadaşlar bu güzel insanların arasında bulunmanın verdiği sevinç ve huzur ile köy meydanındaki kahvede “buyurun size bir çay ikram edelim” diyen köylünün hatırına kahveye uğruyorlar…
Kahvenin çayları mis gibi… Kahveci güngörmüş bir köylü… Kahvede oturanlar da eski köy odalarındaki gibi muhabbetin içindeler…
Sohbet sohbeti açıp kitap hizmetlerinden, İslam âlimlerinden söz edip beraberinde çaylarımızı yudumlarken az önce kitap hediye edilen çocuklardan birisi kahveye geliyor.
Biraz tereddütlü ama kararlı… Bizim masamıza yaklaşıyor. Elinde de bir kâğıt var. A4'ün çeyreği büyüklüğünde... Ve diyor ki çocuk:
"Abi bunu annem gönderdi."
Tabii biz şaşkınız. Sonra çocuk bize doğru yaklaşıyor elinde tuttuğu o minik kâğıdı ve arkasındaki 20 lirayı verip hiç beklemeden gidiyor...
Kâğıdı alan Adil Abi...  Okuyor ama başını kaldırmıyor.
Hepimiz soruyoruz:
“Ne oldu abi ne yazıyor? Bize de söyle. Biz de merak ettik...”
Adil Abi “Allah Allah" diyerek başını kaldırıp okuması için yanında bulunan Ali Ağabeye veriyor. Ali abi kâğıdı alıp sesli okuyor. Kâğıtta yazanlar aynen şu şekilde:
"Oğlumla kitap göndermişsiniz. Siz bir hayır işliyorsunuz, bizim de çorbada tuzumuz olsun. Az da olsa, lütfen gönderdiğim parayı kabul edin..."
Fârîsî bir mısra vardır:
"Kadr-i zer zerger şinâs'ed, kadr-î gevher gevher-î"
Yani altının kıymetini kuyumcu, cevherin kıymetini ise mücevherci bilir.
Sevinç ve tefekkür hepimizi sarmış, herkes suspus olmuştu... Zira böyle hadiseler az vuku bulurdu...
        Mert Ali Eren-İzmir
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.