Bahçemizdeki mor incir ağaçları...

A -
A +
 “Havuzumuzun doğu cephesindeki küçük ama lezzetli mor incirler veren ağaçlar o günün anısıdır...”
 
Bahçıvanımız ve hanımını, kızına ve torununa nasıl götürdüğümüzü anlatmaya bugün de devam ediyorum...
Ben bahçıvanın anlattıklarını düşünürken, eşim de bakkaldan çıktı; elinde dolu bir poşetle. “Gelme, gelme!” demesine aldırmadan koşup aldım elinden yükünü. Bagaja koyarken, kulağıma eğilip:
“Elimiz boş gitmek, ayıp olurdu elbette” dedi.
“Haklısın. İyi düşünmüşsün. Doğrusu buydu.”
Geçip oturduk arabaya.
“Sen ilk kez gidiyorsun, kızınızın çalıştığı çiftliğe, değil mi Sebile Hanım?” diye sordu eşim.
-Evet, Güler Hanım, ilk kez gidiyorum ben.
-Nasıl, memnunlar mı patronlarından?
-Memnun olmayıp da ne yapacaklar? Hiç değilse kira vermiyorlar. Su, elektrik gibi masrafları da yok. Yiyecekleri sebzelerini de kendileri yetiştirsin. Daha ne?
-Haklısın! Damat nasıl, damat?
-İyi, efendi çocuk… Bir kötülüğünü görmedik de duymadık da şimdiye kadar.
-Buna memnun oldum işte.
Derken, gerçekten de pek yakın olan çiftliğe varıverdik. Ben, bizimki gibi, yetişmiş ağacı olmayan, yeni kurulan bir çiftlik göreceğimi sanıyordum. Yanılmışım. Yetişmiş büyük incir ağaçları da vardı, elma, erik ve dut ağaçları da…
Anne ve kız nasıl da sarıldılar birbirlerine, özlemle. Bize de “Hoş geldiniz” deyip teşekkür ettiler.
Altı-yedi yaşlarında Emine adlı şirin bir kızı ve sekiz-on yaşlarında Mehmet Ali adlı bir oğlu vardı; Fâtime’nin.
Kocası da gerçekten kibar, efendi bir genç adam… Haziran sonu, ya da temmuz başları olsa gerek… Dut mevsimiydi çünkü. Yıllardan beri ilk kez, yaşlıca bir dut ağacının dallarından kendi ellerimizle kopararak dut yemiştik o gün. Bilen bilir, ne büyük mutluluk olduğunu bunun.
Bizim bahçemizdeki fidanların tümü 'çocuktu'; meyve verecek yaşa gelmemişlerdi henüz.
Baktım ki, gözlerden ırak bir yerde bağlı bir köpek var. Gidip yanına, başını okşayıp sevdim. Nasıl da mutlu oldu!
Telaşla geldiler, Fâtime ve kocası:
“Korkmadan nasıl geldiniz yanına Hüseyin Bey? Bizim ödümüz patladı, ısırır diye. Seslendik ama duymadınız” dediler.
“Köpekler pozitif enerji vererek yanına yaklaşanları anlar. Siz benim ona bir kötülük yapacağımdan mı korktunuz yoksa?” diyerek espri yaparak güldürdüm onları...
Birkaç saat birlikte olduktan sonra dönerken, üç bodur incir fidanı hediye ettiler bize. 
Eşimin incir reçeli yaptığı, havuzumuzun doğu cephesindeki küçük ama lezzetli mor incirler veren ağaçlar, o günün anısıdır işte...
           Hüseyin Erkan
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.