Şehir dışında değildi!..

A -
A +
 “Yüreğinde zerre samimiyet olmayan bu insan, insana olan güvenimde kocaman bir girdaptır...”
 
 
Çevresi geniş olan bir tüccardı. Bugünün söylemiyle sosyal bir insandı. Sözüne değer verilir, hatırı sayılır biriydi…
Bir gün onu bana tanıştıran ortak arkadaşımızla bize geldiler. Ziyaret sebebi neydi hatırlamıyorum. Sağdan soldan muhabbet sürerken o konuşmaya başladığında hoşuma gidiyor dikkat kesiliyordum… Esnaflığın inceliklerinden, piyasa şartlarının esnekliğinden bahsediyordu nice güzel örnekler vererek…
Çaylarımızı yudumlarken bir ara telefonu çaldı… Bizden kibarca “özür dilerim” müsaadesi alarak telefonuna baktı. Arayan demek ki yakından tanıdığı bir kimseydi…
Ona da ‘nasılsın, iyi misin?’ faslından sonra “deme ya!” dedi… ‘Nerde?’ filan deyince önemli ve üzüntü veren bir olayın haber verildiğini konuşmalardan tahmin ettik…
-Vah vah… Çok üzüldüm ya, dedi…
Artık anlamıştık ki bir trafik kazası haberi bildiriliyordu. Dün yaşanmıştı. Kazazede hastaneye kaldırılmış ama müdahalelere rağmen kurtarılamamıştı. Emr-i Hak vaki olmuştu… Yarın öğleye Fatih Camii'nde öğleyi müteakip kılınan cenaze namazı sonrası Edirnekapı Kabristanına defnedilecekti…
Bu haberi detaylarıyla dinleyen tüccar beyefendi, arayan kimseye gayet kibarca ve ağdalı bir lisanla konuşmaya başladı:
-Rabbim mekânını Cennet eylesin. Kabrini pürnûr eylesin. Sizlere sabırlar ihsan eylesin. Allah taksiratını affeylesin…
Neler söyledi neler… Ne güzel cümleler kuruyordu… Nasıl gönüle hoş gelen ifadeler buluyordu? Doğrusu kısa süre önce tanıdığım bu tüccar beyefendiye hayran kalmıştım…
Ama o da ne? Son cümlesini duyduğumda şoke oldum!.. O telefonu kapatırken ben arkamdan kalbime hançer yemiş gibi kıvrandım… Kahroldum… İnsan oluşumdan utandım… Ne diyeceğimi bilemedim…
Diyordu ki telefonda son cümlesinde:
“Ne kadar isterdim ben de cenazede olmayı, sizlerin bu acı gününüzde yanınızda olmayı. Ama kusura bakmayın şehir dışında olduğum için gelemeyeceğim…”
Telefonu kapatıp, hiçbir şey olmamış gibi bizimle konuşma moduna geçti…  Ama bu adam yalan söylemişti… Şehir içinde olduğu hâlde şehir dışındayım demişti. Ne kadar kolay söylemişti? Hiç utanmadan, hiç sıkılmadan, hiç tedirgin olmadan hem de… Onun o rahat yalanından ben kulaklarıma kadar kızardım… Keşke o telefon gelmez olaydı… Ya da keşke bu adamı tanımaz olaydım… Ağzı laf yapan ama yüreğinde zerre samimiyet olmayan bu insanın, insana olan güvenimde oluşturduğu girdapta boğuluyorum hâlen...
        Hasan Ali Özcan
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.