Yaşlı yoğurtçu ve çocukluğum...

A -
A +
“Sanırım biraz da mahcubiyetten her gün yoğurt alır olmuştuk o çelebi yoğurtçudan...”
 
Birkaç sokak, birkaç sima ve Belkıs Hanım… Zevk Apartmanının buzlu camla kaplı kanatlarının açık bırakıldığı demir kapısından, sahipsiz bir ok hızında fırlayıp taşlı bayır yokuşuna boylu boyunca serildiğimde kapının önünden omuz askılarıyla geçmekte olan yoğurtçunun tavalarına çarptığımı anlamıştım...
Üst üste taşınan tavalardan birkaçı yerlere düşmüş, ortalık kaymaklı bir beyazlıkta üstümden süzülen yoğurtla kaplanmıştı…
Kanayan dizime aldırmadan fırladığım gibi tekrardan içeri koşmuş, apartman sahanlığında komşu Safiye Teyze ile konuşmakta olan anneme:
- Ben kötü bir şey yaptım, diye heyecanla sızlanmıştım.
Annemin normal hâlde "Yine ne yaptın haylaz seni!" azarının başlangıcında itiraf etmiştim yoğurtçuya verdiğim zararı.
Annem sokağa çıkmış manzarayı görür görmez “Ammann!” diye çığlığı basmıştı…
Binbir özür dilediği yaşlı yoğurtçunun zararını karşılayacağını söylemişti. En az bir tabla (tepsi) yoğurdu kısmen ziyan olan çelebi adam "Gerek yok hanım, çocuk bunlar koşacaklar oynayacaklar" demişti...
Sanırım biraz da mahcubiyetten her gün yoğurt alır olmuştuk… Annem her şeyi babama yetiştirmezdi hemen. Babam; "Bu ne yahu, ev yoğurttan geçilmiyor, kim yiyor bu kadar yoğurdu?" deyip duruyordu...
Sokakların vazgeçilmezi, zamanla âdeta aileden biri olan at arabalı satıcıların Yeldeğirmeni’nden geriye sadece kıyıya köşeye sinen aksisedaları kaldı…
Tren yolundan doğru gelip Düz Sokağı boyuna kateden Muammer abi, beyaz lekeli yorgun atının çektiği yeşil bir dağa benzeyen meyve ve sebze dolu arabasını ikide bir durdurur “Manav geldiii!” diye yükseltirdi sesini.
Camlardan sarkan teyzeler, “Muammer!” diye seslenip; “Domates iyi mi?”, “patlıcan nasıl?” diye sorup “ver bir kilo... Aman peki bir buçuk olsun” diye geçerlerdi siparişlerini.
Komşu katlardan veya karşı evlerden çıkan arkadaşlarıyla da; “Ben bamya aldım Cahit seviyor, çocuklar fasulyeye bayılıyorlar, iki kilo aldım, sen de al istersen çok güzel” tavsiyeleri yapsalar da bazen, “Ay şekerim bizimkiler ağzına sürmüyor, oysa ben ne çok severim” bahanelerini dinlemek zorunda kalabiliyorlardı…
Manav Muammer, kimlerin birkaç gün önce ne aldığını hatırlayacak kadar tanıdığı müşterilerine “Geçende aldığın kerevizi sevdin mi?”, “Pırasayı iki kilo al demiştim sana”, “O salatalıktan kalmadı ama bunlar da fena değil...” diyerek laf yetiştirirdi... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.