Bu yere para mı verilir?

A -
A +
“Bütün köyü gezseniz beş on kavak ancak vardı. Kavak yerine selvi denirdi bizim oralarda...”
 
Neden bilmem, aşırı bir sevgim var benim, kavak ağacına karşı. Oysa meyvesiz bir ağaçtır o. Dimdik yükselir; minare boyu. Çiçek de açmaz üstelik.
Çocukluğumda, Akseki’nin Gödene köyündeki bahçelerimizde ve ekin ektiğimiz arazilerimizde hiçbir kavağımız yoktu bizim. Zaten bütün köyü arayıp tarasanız toplam beşi-onu geçmezdi. (O yıllarda, kavak yerine selvi denirdi hep bizim oralarda.)
Babam, yaz aylarında Manisa, Aydın ve özellikle de Turgutlu dolaylarında pamuk çapası yaparak kazandığı para ile evimizin yanındaki viraneliği satın almıştı; köy muhtarlığından.
“Bırak ağacı, ot bile bitmeyen bu taşlı çakıllı yere onca para verilir mi?” diye eleştirmişti babamı, birçok akraba ve tanıdık.
İlkokul iki ya da üçe gidiyordum o sıra. Olumlu ya da olumsuz bir şey düşünmedim sanırım. Fakat babamın mutluluğuna diyecek yoktu.
Satış senedini cebine koyduktan sonra kış demeden, yaz demeden, elinde kazma, kürek babamı çalışırken görüyordum hep orada.
Günlerce, aylarca değil yıllarca sürdü bu çalışma… Taşları bir yana, çakılları bir yana ayırdı. Evimizin önündeki ilkokul ve önünden geçen yol hizasına yaklaşık 2 metre yükseklikte bir duvar ördü önce. Böylece, yolgeçen hanı olmaktan kurtardı o yamacı.
Sonra oradan buradan kendi ördüğü küfe ve selelerle taşıdığı toprakları halı gibi yüzeye sererek üç dört metre eninde, sekiz-on metre uzunluğunda düz bir mandal elde edince babamdaki sevinci bir görmeliydiniz...
O ilk duvardan birkaç metre ötede mandal boyunca ikinci bir duvara başladı. Yine yaklaşık iki metre yükseklikte… Bitince duvar, üstündeki yamacı devirmeye başladı bu kez. Kazma ile kürekle, bir yüzü balta, bir yüzü kazma olan araç 'çükür'le…  Adım adım… Kim bilir kaç gün, kaç hafta, kaç ay sürdü?
Evimizin doğuya bakan tek penceresi ve çardaktan izleyebiliyordum babamı. Hiç şikâyet etmeden sessiz sedasız çalışıyordu. Ne benim bir yardımım olabiliyordu, ne ablam Peruze’nin. Yusuf ve Ayfer kardeşlerimse benden küçük...
Çok cefalar çekmiş olan babaannem ki biz hep “Nine” derdik ona, epeyce yaşlandığı için hareket yeteneği oldukça zayıflamıştı artık. Dolayısıyla anneme kalıyordu; evin tüm yükü. Hayvanların bakımı, beslenmesi… Keçilerin sağımı, sütten yoğurt, yoğurttan tereyağı ve bizim 'keş' dediğimiz lor peyniri yapmak da… Hamur yoğurmak, yufka açmak, sacda pişirmek… Yemek yapmak, sofra kurmak, bulaşık, çamaşır… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.