"Hay aklınla bin yaşa!"

A -
A +
”Söz verdi mi dediğini yapan, hem de öyle böyle değil özenle, hakkıyla yapan bir insandı babam...”
 
 
 
Dağdan keçilere purç kesip sırtına yükleyip getirmek… 'Purç' ağaçların tomurcukları ya da ince filizlerine denir bizim oralarda… Gübreleri çuvallara doldurup bağa, bahçeye götürmek… Saymakla bitmez onun yaptığı işler. Hayrettir, bir gün olsun, annemin de yakındığını duymadım ben.
İkinci mandalı da elde edince babam, ara sıra ziyarete gelen komşular:
“Biz yanılmışız; ‘yazık etti parasına’ demekle. Meğer sen haklıymışsın Osman Aga. Çalışmakla, emekle hiçbir işe yaramaz gibi görünen viranelik ne hâle geliyormuş; hayret!” diye takdirlerini dile getiriyorlardı; sigaralarını tüttürürken.
Her geçen gün biraz daha güzelleşiyordu; o eski çirkin manzara. Üçüncü duvardan sonra üçüncü mandal da çıktı ortaya. Şimdi, evimizin üst yanından geçen yol boyuna da bir duvar yapmaya gelmişti sıra. Öndeki üç duvarı kimseden yardım almadan yapan sevgili babam için çocuk oyuncağıydı bu.
Bırakın inek, öküz gibi büyükbaş hayvanları, çok çevik mahlûkat olan sevimli keçiler bile giremezdi artık bu bahçeye. Öyleyse fidan dikmeye gelmişti sıra.
İncirimiz ve dudumuz vardı; çardağımızın önünde. Mevsimi gelince, çardaktan elimizi uzatarak koparıp yiyebiliyorduk ikisini de.
Elma, armut, kiraz, badem, erik fidanları bulup dikildi önce. Ve ben Aksu Öğretmen Okulunda okuma hakkı kazandım o yıl...
Yaklaşık dokuz ay sonra, okul tatil olunca döndüğümde, bir yıl önce dikilen fidanlar çoktan yeşermişti.
“Evimizin bahçesi çok güzel oldu baba. Ama bir isteğim var senden” dedim.
“Söyle yavrum. Yapabileceğim bir şeyse memnuniyetle. Nedir?”
“Şu yukarıdaki yol boyunca uzanan duvarın önüne sıra sıra selvi diksek nasıl olur?”
Birkaç saniye düşünüp:
“Hem de çok güzel olur; bahçeye de ayrı bir hava verir, yola da… Nereden aklına geldi bu senin?”
“Bilmem. Bir an için öyle hayal ettim işte.”
“Doğru söylersin. Şimdi zamanı değil ama. Önümüzdeki yıl ilkbaharda dikerim ben. Okul tatil olup da geldiğinde yeşerdiklerini görürsün inşallah! Hay aklınla bin yaşa sen!”
Dediğini yapan, hem de öyle böyle değil özenle, hakkıyla yapan bir insandı babam. Onun için, mektuplarımda, “Selvi fidanlarını dikmeyi unutma baba” demedim hiç. Ama o, fidanları diktiğini, birkaç kez de suladığını ve yeşermeye başladığını yazdı bana.
Yazın köye gittiğimde, çeşmeden güğümle su taşıyıp birkaç kez de ben suladım. İki üç yıl içinde duvarla boy ölçüşüyordu selviler…

        Hüseyin Erkan-Dilem Yayınevi

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.