Bir kitap satışına giderken...

A -
A +
 “Şimdi anlatması kolay da o vakit o kararı nasıl vereceksin gel de bana sor ne çektiğimi!..”
 
Kitap satışları zamanı idi... 1977 yazı olabilir... Osmaniye'nin Hâruniye (şimdi Düziçi olan) kaplıcalarına gidiyoruz... Altımızda Murat 131 taksi... Arka koltukta 4, önde şoför dâhil 3 kişiyiz. Bagaj ise silme kitap dolu. Kaplıca Ceyhan Nehri kenarında. Yolumuz bol virajlı orman yolu biraz da meyilli. Karşıdan bir araba gelse yan yana geçemezsiniz.
Araç çok yüklü olduğu için altı neredeyse yere sürtecek. Düşük vitesle yokuş aşağı iniyorum. Şöyle bir 20-25 metre mesafede yolun ortasında bir kaya tümseği gördüm... Aysberg gibi çoğu toprağa gömülü. Eğer tümseği ortalarsam belki motorun altındaki yağ haznesinin kapağı kayaya sürtünce delinebilir. Tümseği ya sağa dağ tarafına; ya da sola uçurum tarafına almam lazım. Tümsek dağ tarafına yakın olunca, uçurum tarafı biraz daha geniş gibi geldi, direksiyonu o tarafa kırdım… Şimdi anlatması kolay da o vakit o kararı nasıl vereceksin gel de bana sor... Tümsek sağda kalacak şekilde ilerlerken, biraz sola fazla mı yanaştım, anlayamadım; bizim arabanın uçuruma doğru gittiğini gördüm ve gözlerimi kapadım... Yapacak bir şey yoktu zaten... Tevekkeltü alellah! Lâkin melaikeyi kiram, bizim gözler kapalı iken, arabayı kanatlarına aldıkları gibi dağ tarafına yolun kenarına bırakmışlar olacak ki gözümü açınca gördüm... Şoför mahallinde kapı tarafında oturan abi (Allah rahmet eylesin 1998'de İstanbul’da kalp sektesinden vefat etti, Ecz. Nureddin Abi idi) uçuruma gittiğimizi görünce, kapıyı açmış kendini dışarı atacakken, bir de bakmış; araba dağ yamacı tarafında dört teker üstünde durmasın mı? Hepimiz ne olup bittiğini dünya gözüyle anlayamamanın şaşkınlığıyla ve hadisenin korku dolu şokunu üzerimizden uzunca bir süre atamamış ve izahını da yapamamış olarak kaplıcaya varmıştık...
Kaplıca oldukça kalabalıktı. Kitaplar bitti... İnerken yokuşu geri nasıl çıkacağımızı düşünürken; dönüşte kuş gibi hafiflemiş, günah kirlerinden bir nebze olsun arınmış ve en mühimi de, bu büyüklerin kerameti ile kuvvetlenen imanımızla, Allahü teâlâya şükrederek dilimizde tesbihat ile istiğfar ile Maraş'a nasıl döndüğümüzü hatırlamıyorduk bile… O günler hayatımızın en heyecanlı en zevkli en mutlu günleriydi…
        Said Yolaçan-Araştırmacı Yazar
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.