İçimdeki ‘ev’ sevgisi

A -
A +
“Birkaç neslin, içinde hayata merhaba dediği, duvarlarına anıların, köşelerine seslerin sindiği bir yuvadır evler”
 
 
60'lı yılların çocuk adımlarında, her mahallede onlarca bulunan ahşap İstanbul evlerinin, yıkılmaya yüz tutan, viraneye dönüşenlerinin içinde oynardık.
Kendimizce sırların saklandığına inandığımız bodrum katlarında, tavanı yüksek odalarda ayak uçlarımıza basarak yürür, gıcırdayan merdivenlerden üst katlara çıkardık.
Şimdi parayla alınması zor tavan kabartmalarına, tırabzan başlıklarına ilgisizce bakar, dövme demirden yapılmış balkon korkuluklarına asılır, sağa sola atılmış kakmalı masif dolapların üstlerinde zıplayıp iyice kırardık.
Araştırmalar Bizans'taki kâgir ev anlayışının, sık deprem yıkılmaları yüzünden terkedildiğini, Osmanlı zamanına ilham veren ahşap ev yöntemine dönüldüğünü söylüyor. Birkaç yüzyıl sonra, şehrin yakasını bırakmayan yangınlardan dolayı tekrar kâgir ev süreçlerinin başlatıldığı da yer alır tarih kitaplarında.
Ev, sizi sadece dışarıdan sakınan bir yapı değildir. Bir kavramdır. Koruyan, gözeten, gizleyen, birleştiren, biriktiren, çoğaltan bir organizmadır çoğu bakımdan…
Birkaç neslin, içinde hayata merhaba dediği, duvarlarına anıların, köşelerine seslerin sindiği bir yuvadır. Yaşayanlarıyla, gelip geçenleriyle nihayetinde hepsi hüzünlü öykülere varan ailelerin mekânlarıdır.
Anneannemin Üsküdar Doğancılar’daki evi, ''mükellef'' denilen lüks konaklardan değildi elbette ama ''fevkani'' (üstteki) tabir edilen yaygın iki katlı olanlardandı. Ucundan turkuaz renkli boğazın, ayan beyan göründüğü Arnavut kaldırımı sessiz iskele sokağına açılan, üzeri pirinç tokmaklı ve çevirince zırnnlayan ziliyle, ağır ahşap kapılı bozarmış siyah bir evdi.
Girişte kısa bir koridor, sağda büyükçe bir oda, ileride içinde kuyusu olan geniş mutfak, daha arkada Napolyon kirazı, can eriği ağaçları ve kümesli küçük bahçeye açılan bir kapı daha.
Yukarıya geniş bir kavisle tırmanan ahşap merdivenin sonunda ferah bir sofanın etrafına sıralanan üç oda ve mermerli ayakyolu…
Gittiğimizde, tel dolaptan çıkardıkları ve üzerine tereyağı sürülmüş, şeker serpilmiş ekmek dilimini yediğim, aşağı yukarı gümbürdeye gümbürdeye koşarak büyüklerin daldığı rabıtaları allak bullak ettiğim ev… DEVAMI YARIN
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.