“Komutanın boynuna sarılmışım...”

A -
A +

 

Köyümü ve çocukluğumun köyünde yaşananları ve yaşadıklarımı anlatmaya bugün de devam ediyorum...

 

Köyde kışa hazırlık için yapılan çalışmalar bitmek bilmezdi… Birkaç küp turşu vurulurdu. Yiyecekler tamam,  altı aylık tedariki hazır olurdu. Kurut nedir çoğu insan bilmez, onu da açıklayayım... Hayvan çok olduğunda yazın süt satılmazdı. Kadınlar sütü yoğurt yaparlardı. Yoğurdu süzdükten sonra büyük köfte biçiminde yuvarlarlardı. Tuza bandırıp tepsi veya yaygılara serilir damların üzerinde güneşte kurutulurdu. O yoğurt kemik gibi sert olurdu. Torbalara koyup kilere asarlardı. Kışın yoğurt olmadığı zaman bir iki avuç ihtiyaç kadar -özel tabağı vardı çömlekten yapılma- onun içine konurdu. Biraz su dökülür yaklaşık yarım saat karıştırılır koyu bir yoğurt hâlini alması sağlanırdı. Sonra mantılara dökülür yenilirdi. Kurut çok da şifalı bir besindi...
Yakacak hayvanların yemi otu samanı da bahara kadar bol bol yeterdi. Ne enflasyondan ne devalüasyondan etkilenirdik. Onlar bizi teğet geçerdi. Parfüm, deterjan, yumuşatıcı renklendirici filan yoktu. Cips, hamburger, kola, gazoz filan da yoktu. Bir çuval yeşil sabunla her temizlik işi hallolurdu. Ay başı gelince alacak aylığımız yoktu ama ay sonu gelince de ödenecek tek bir faturamız yoktu. Elektrik, doğalgaz, su, telefon, internet, sigorta, kasko, dask ferdi kaza sigortası, hayat sigortası hasar afat sigortası; benzin mazot, atık su, çöp, reklam ve vesaire bunların hiçbirinin faturası da fatura tebligatı yoktu. Kâğıt zarf, ancak askerde oğlu olanların evine mektup olarak gelirdi.
Bir gün Babam Malazgirt’e gitti üç gün sonra köye döndü. Cebrail Hoca ve birkaç komşu babamın yanına geldiler. Çay demledik, gündüz vakti çay içmeye başladılar.
Memleketin ahvalini konuşuyorlardı. O yıllardaki “sağ sol davaları ne olacak, kardeş kardeşe düşman yaptılar bu anarşi ne zaman bitecek” diye sohbet ediyorlardı.
Babam çantasında dört beş küçük boy kitap çıkardı, başladı anlatmaya…
-Ben Malazgirt’te topçu alayında bir astsubayla tanıştım. Biraz sohbet ettikten sonra baktım ki bu astsubay mütedeyyin birine benziyor. Ona sordum, “sen namaz kılıyor musun?” diye. “Tabii ki kılıyorum” dedi. Sevincimden komutanın boynuna sarılmışım. O yıllarda böylesi görülmemiş bir şeydi. En önemlisi bu komutan bizim Van Müküs’teki Arvasî seyyidlerini tanıyormuş ve muhabbeti varmış. DEVAMI YARIN
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.