Ahmet Kuddusi Efendi -3-

A -
A +
Rivayet bu ya, bir gün padişah Ahmet Kuddusi hazretlerinin de bulunduğu bir topluluğa "Şu avucumda gizlediğim şeyi tahmin etmenizi istiyorum" der. Herkes bir tahmin yürütse de, kimse bilemez. Bunun üzerine padişah bir köşede sessizce duran Ahmet Kuddusi hazretlerine "Siz de bir tahminde bulununuz" deyince Ahmet Kuddusi Efendi "Yedi iklim ve yedi deryayı gezdim. Bir balığı yavrusunu arar gördüm" buyurur.
Meğer padişahın avucunda bir balık bulunmaktadır. Bu fevkalade durum karşısında padişah, kendisine meclisinde kalmayı teklif eder; fakat o bu teklifi kabul etmez.
Şeyh Ahmet Kuddusi hazretleri, hayatı boyunca insanlara, ilim ve irfan sahibi olmayı, İslam’ın güzel ahlakıyla süslenmeyi ve böylece iki cihan saadetini kazanmayı anlatmıştır. Bunun en kolay yolu da, şüphesiz Allahü teâlânın sevgisinin kalpte yer etmesidir. Onu deli divane edip diyar diyar gezdiren de, bu aşk-ı ilahiden başka bir şey değildir. Hatta o bu sevdaya, daha dünyaya gelmeden düşmüştür. Kuddusi Baba henüz anne karnındayken, ‘Kuddüs Kuddüs’ diye zikretmektedir ki, Kuddusi mahlasını alması da bu harikulade hadiseye dayanmaktadır.
1849 senesinde Bor’da vefat eden Ahmed Kuddusi hazretleri, bir ölüp bin dirilen Hak âşıkları gibi, yıllar yılı yurdun dört bir yanından sevenlerinin akınına uğramakta, bir divan hacmindeki ilahileriyle, yüreği aşkla yanan Anadolu insanının gönlünün dermanı olmaktadır...
           İdris İspiroğlu
 
 
ŞİİR
 
                Ankara
 
Dostlarım gibisin sen de Ankara
Sıcak gülüşlerin ardında 
Bir buzul dağın var.
Parçalı bulutlu
Açık güneşli
Sağanak yağışlı
Denizler dalgalı derken,
Akla hayale sığmaz
Binbir türlü çağın var.
Günlük güneşlik mevsimler ardında
Soğuk karanlık gecelerin var
Bir annesin sarıp sarmalayan
Bir babasın çatık kaşlarından.
Gözyaşı süzülen
Sevgisi merhameti her hâlinden sezilen
Şarkısın mutluluğa yazılan
Şiirsin aşk için dizilen
En sonunda ağıtsın
Yürek üşüten hecelerin var.
Bazı arkadaş bazı dost
Bazı sevgili görünen
Ecelerin var.
Dostlarım gibisin sen de Ankara
Gülüşlerine aldanıp
Sözlerine kanılan
İnsanlık yaptığım
Ben miyim yine de yanılan?
         Fikret Kanat-Etimesgut
 
 
 
ENTERESAN BİLGİLER
 
OK VE OKÇULUK
Yayla gerili kirişe takılarak uzağa atılan, ucu sivri, düzgün ince ve kısa çubuğa verilen isimdir. Ateşli silahların keşfinden önce savaşlarda ve avcılıkta, daha sonra da sportif amaçlarla kullanılmaktadır. Yay ile atılmaktadır.
Ok boyları, 20 cm ila 2 metre arasında değişmektedir. Ok, çam ve gürgen başta olmak üzere çeşitli ağaçlardan, kamıştan yapılır. Kayın ağacından yapılanlara “hadenk” denir. Ağaçlar önce kurutulup, sonra ikişer santim kalınlığında kesilir ve “kuştere” denilen âletle düzeltilir. Bu hâlde iki ay durduktan sonra orta hararetli bir fırında sararıncaya kadar bırakılır. Fırınlama meselesi çok önemlidir. Çünkü hararet fazla olursa ağaçlar yanıp kavrulabilir. Az olunca da ağırlığını muhafaza edip hareketi yavaşlatabilir. Fırından çıkartılan ağaçlar havadar ve rutubetsiz bir yerde on gün sonra yine rutubetsiz bir mahzende üç beş sene bekletilip ok yapmaya uygun hâle getirilir.
Okun, sap ve ucu sivri bir demir başlıktan olup uzunluğu, ağırlığı ve genişliği yaya göre değişmektedir. Her ok her yayda kullanılmaz. Ok başı küçük, kemikli olanlara “peşrev” denilmektedir. En kıymetli oklar; Çanakkale’nin Bayramiç kazası Çavuş köyü yakınındaki Kumunç Dağından kesilen çamlardan yapılırdı.
 
ATASÖZÜ
 
Aptal düğünden, çocuk oyundan usanmaz...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.