Yunus’un hürmetine

A -
A +

Hazreti Yunus Emre Tapduk hazretlerinin dergâhına uzun süre zevk ve hevesle odun taşımış, ayak işleri yapmıştı. Ama Tapduk hazretleri bir türlü arzuladığı gibi Yunus'u ele almıyor, erenlerin gönül deryasından bir katre sunmuyordu. Yunus bu konuda bir dilekte bulunsa "Sen hâlâ dünya kokuyorsun" deyip savuşturuyordu. Yunus "Herhâlde benim nasibim burada değil, bir başka şeyhin kapısında" diyerek hiç kimseye haber vermeden dergâhı terk etti.
Ama dergâhtan uzaklaştıkça içini bir hüzün kapladı. Bu yolculuk sürerken bir akşam vakti yedi kişilik bir başka yolcu grubuna rastladı. İçini kaplayan hüzün ve hasrette belki bir hafifleme olur diye kendi de onlara katıldı. Yol arkadaşları ermiş kılıklı, yaşlıca insanlardı. Güven veren hâlleri vardı. Birlikte sürdürülen bu yolculuk sırasında bir an geldi ki hiçbirinin çıkınında (azık çantası) bir şey kalmadı. Bir yerde mola verdiler, açlık canlarına tak etmişti. Bu yedi arkadaştan biri ellerini kaldırıp Yaradan'a niyazda bulundu. Bu dua ve yakarmanın akabinde önlerinde türlü yiyeceklerle donanmış bir sofra peyda oldu. Yediler içtiler Rablerine şükrettiler. Bundan sonra bu yedi yolcudan her biri yolda acıktıkça dua etti ve yemekleri ilahi bir lütuf olarak ikram edildi. Sonunda dua sırası Yunus'a gelmişti.
Yunus soğuk terler döküyordu. İşin içinde mahcup olmak vardı. Yol arkadaşlarının her biri Allah katında makbul kişilerdi ki duaları kabul görüyordu. Kendinin böyle bir imtiyazı yoktu. Ama duayı yapacaktı, çaresi yoktu. Bütün varlığı ve içtenliğiyle Allah’a yalvardı:
"Ya Rabbi, şu yol arkadaşlarım sana kimin yüzü suyu hürmetine yalvarıyorlarsa ben de onun yüzü suyu hürmetine yalvarıyorum, beni mahcup etme..."
Bu duanın arkasından ortaya öncekilerin iki katı yiyecek içecek lütfedildi. Şimdi şaşkınlık sırası yedi yolcudaydı. Sordular:
- Ey arkadaş, sen kimin hürmetine dua ettin?
-Siz kimi hürmetine dediyseniz ben de “onun hürmetine” dedim.
-Biz Tapduk Emre dergâhındaki hazreti Yunus hürmetine Allah'a yakarmıştık.
Yunus esas şimdi mahcup olmuştu. Yunus'un kendisi olduğunu açıklamaya utandı. Büyük bir pişmanlık içinde, bedeninden sıyrılmış bir ruh gibi akarak Tapduk hazretlerinin dergâhına döndü ve hocasına bu defa kendini kayıtsız şartsız teslim etti. Sonra da incinse de incitmedi, döğene elsiz, sövene dilsiz oldu...
                İbrahim Murat


ŞİİR
              Yâ Hazreti Mevlânâ
Sana selâmlar olsun, Yâ Hazreti Mevlânâ,
Günahkâr hâlimizle, Fâtihâlar ruhuna!..
Sen, Sultan-ül ulemâ, âlim oğlu âlimsin,
Gönüllerde taht kurmuş bir veliy-yi kâmilsin...
Ebu Bekir Sıddık'ın mübârek torunusun,
Seni ihlâsla seven kalpleri tutmaz yosun!..
Sen, Sultanlar Sultanı Hazreti Mevlânâ'sın;
Sonsuz huzur arayan, seni iyi anlasın!..
Mesnevi'nle güneşsin, dünya durdukça varsın,
Şefkatle, merhametle insanlığı sararsın...
"Ne olursan ol" dedin; "Gel..." dedin; "Git..." demedin;
Gayretin hâlâ canlı, zirvelerden inmedin...
Ölümün ismi bile "şeb-i arus"tu sence;
Dostlara düğün olur, emir Hak'tan gelince! ..
Çünkü Allah yolunda ölen, ölü sayılmaz,
Zaten bu âlem fâni; dosta, düşmana kalmaz!..
Sadreddin-i Konevî, Şems-iTebrizî... Müthiş
Bir ışık kaynağını, bu zâtı yetiştirmiş...
Üçü de Konya'mızın bağrında yatmaktadır,
Manevi güzellikler, onlarla artmaktadır...
Derler ya "Gez dünyayı, gör Konya'yı sonunda"
Bu sözün sırrı sensin, muhabbet saklı bunda!..
Aralık aylarında yazık ki, üzmekteyiz!
Kusurlar denizinde durmadan yüzmekteyiz!..
'Ney'le, 'dönmek'le senin işin yok, biliyoruz;
Yakıştırmalar için, senden af diliyoruz!..
Gönüller her an muhtaç, O engin sevginize,
Yolcuyuz, geliyoruz; şefaat eyle bize! ...
                                     Ramazan Çetin 


ENTERESAN BİLGİLER
KÖK BOYA: Pamuk ve yün ürünlerine renk vermek için bitki ve böceklerden elde edilen doğal boya. Bu boyalar halk arasında “kök boya” olarak bilinir. On dokuzuncu yüzyıl ortalarına kadar yaygın şekilde uygulanan bu yöntem sentetik boyar maddelerin bulunması ile ne acıdır ki önemini kaybetti. Ama yine de yün boyacılığında kırmızı elde etmek için en fazla kullanılan bitki kökboyadır. Anadolu’da çok değişik isimleri vardır. Boya çili, boyalık kökü, boya pürçü, boya sarmaşığı, kuş dolaştıran otu, dil karartan, kırmızı boya, kırmızı kök, yapışkan yumurta boyası vs. gibi. Bu bitkinin uzun dalları sarmaşık gibi toprağın üzerinde uzayan veya başka bitkilerin üzerine tırmanan çalı görünüşünde olup, yapraklarının alt yüzü kedidili gibi tüylüdür ve ele yapışır. Anadolu’nun hemen her yerinde yetişir. Boya için kökler kullanılır. En az üç yaşına gelmiş bitkilerin kökleri iyi sonuç verir. Bunlar ilkbahar ve sonbaharda toplanır. Taze olarak veya kurutulup öğütüldükten sonra da kullanılır.

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.