Ne olurdu birbirimizi anlasaydık

A -
A +
Ben de bu köşeye aklımdan geçen duygu ve düşüncelerimi birkaç satır da olsa yazarak katılmak istedim. Herkes fikrini düşüncesini önerisini ne güzel yazıyor biz de zevkle okuyoruz. Ben de bu köşenin okuyucularına içimden gelen duygularımı şöyle yazmak istedim:
Ne olurdu insanlar sadece hoşlarına gidenleri değil de bazen de eleştirildikleri yazıları bile okusa, eleştirildikleri insanları bile dinlese, eleştirildiği görselleri sesleri konuşmaları da takip etse… Dese ki içinden: “Bir bakalım bu benim gibi düşünmüyor ama ne diyor?”, “Onun söylediklerinden, yazdıklarından, konuştuklarından vb. benim için yararlı bir şey ortaya çıkar mı acaba?”, “Acaba benim kendimi haklı gördüğüm bir konuda aslında benim yanlışlığımı görmüş olur muyum?”
Bu ve benzer düşünceler neden hemen hiçbirimizde kalmamıştır anlamıyorum. Şairin mısralarını hatırlıyorum. “Çıkar asarı rahmet ihtilaf-ı re’y-i ümmetten” diyordu. Yani ümmetin farklı fikirlerinin ortaya çıkmasıyla hayırlı güzel eserler de ortaya çıkar… Yine hatırladığım kadarıyla güzel dinimiz birbirimizle adına istişare dediğimiz fikir alışverişinde bulunmayı, bin bilse de bir bilene sormayı, bir de onun fikrini almayı önermektedir.
Hatta bir büyük İslam âliminin o zamanın konjonktürüne göre eğer danışacak kimse bulamaz ise, istişare yapacak kimse bulamaz ise çıkartıp sarığını bir ağaca sarması ve geçip karşısına onunla istişare yapmasını tembihlemektedir.
O hâlde ne gerek var hep “ben bilirim” demeye, ne gerek var “ben bir kere karar verdim mi bir daha asla geri dönmem” külhanbeyliğine? Ne gerek var kuru bir inat uğruna doğruyu araştırma şansını elden kaçırmaya…
Bu anlamda bir başka konu da yine yanılmıyorsam bir büyük sahabenin tavsiyesidir ki o da;
“Sevdiğin kimseyi ölçülü sev, belki bir gün düşmanın olabilir. Kızdığın kimseye de ölçülü kız ki belki bir gün dostun olabilir” sözüdür…
Dikkat edersek hep bize orta yolda olmayı, insanlarla bir arada ve birbirine yardım eden saygı duyan birbirinden yardım alan olarak yaşamayı öneriyorlar… Aslında millet olmak biraz da bu değil midir?
         Hüseyin Alkan-Ankara
 
 
ŞİİR
 
              Nefesin
 
Çekil önümden aşk
Duvarlarımda boydan boya gölgesine aşina olduğum
Sevdiğim duruyor bak
Düşlerim beni yakıyor
Kavrulan göğüs kafesimin içindeki yürek
Alevlerin içindeki sarıdan kırmızıya dönen renk
Sadece sadece beni
Duyman gerek
 
Ya gel uzak yollardan içimi titret
Veya
Üşümüş bedenimin üstüne bir örtü çek
Hayallerimin hep bir yanım yetim
Kulağım çınlıyor için için
 
Çevir gözlerini, kamçılayan bakışlarını hissedeyim
Rüyalarım olmasa kayboldu heveslerim
Akşamdan geceye geçer yavaş yavaş saniyelerim
Düşmemek için tutuyor
Tutuyor
Elimde
Elimde hissettiğim nefesin
                  İsmail Esiner
 
 
 
UNUTULMAZ İSİMLER
 
ÖMER MUHTAR: Ömer Muhtar 1862’de Bingazi’nin Defne bölgesi Batnan kasabasında doğdu. İtalyan işgali altında bulunan Libya’nın kurtarılması için yürütülen direniş hareketinin liderlerindendir. İtalya, Eylül 1911’de Trablusgarp ve Bingâzî’yi işgal etti. Osmanlı Devletinin orada bulunan kuvvetleri çarpışarak başarılı sonuçlar alsa da İtalyanların Libya’ya girmesi engellenemedi. 1912’de imzalanan Uşi Antlaşmasıyla Osmanlı Devleti'nin Libya üzerindeki hâkimiyeti resmen son buldu. Ama İtalyan işgal ve zulmüne son vermek için direnen Libyalılar Ahmed Şerîf es-Senûsî’nin idâresinde birleştiler. Bu direniş kuvvetlerine Ömer Muhtar da katıldı. Birçok örnek davranışlar ortaya koyarak mücahitleri teşvik etti ve cesaret verdi.
Ömer Muhtâr hakkında İtalyan kumandanı ve Libya genel vâlisi şunları söylemiştir:
“O akîde ve inancına son derece bağlıydı. İnancına saldırana şiddetle karşı koyar ve hiçbir şey onu korkutamazdı. Aynı şekilde vatanına da büyük bir sevgi beslemekteydi. Vatanı için yapmayacağı bir şey yoktu.”
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.