Neden yazmalıyız?

A -
A +
 
Yazmak kaleme sır vermektir. Sır verilen bir kelam kaybedilmez. O yüzden yazmanın en önemli sebeplerinden biri de kaybetmemektir, dili, dini, tarihi, şuuru, kaliteyi. Üstat dediğimiz nice gönül erlerinin eserlerinde kelamları ile kaleme verdikleri sırları görüyoruz. Ve bu sır günümüze kadar ışık tutmakta, bu ışıkla hakikatler aydınlanmaktadır.
Yazmak binlerce hayatın tek bir kalpte atışı gibidir. Ve yazmak iz bırakmaktır. Her hikâye başka bir iz bırakır. Bu hikâyeleri işleyen parmaklar izini bıraktıkça kâğıtlara bu kültür kaybolmaz. İz bırakanın sayısı azalsa da izler kuvvetli kalır. Herkesin parmak izi farklıdır bununla beraber herkesin yaşadığı ve yazdığı olaylar da farklıdır.
Kaybetmemek adına yazmalıyız. Zira anlaşılmayan duygu biter, körelir. Bu kadim şiirler, kelamlar, yazılar ehlini buldukça elden ele haşr sabahına kadar gezip dolaştırılacak bir meşaledir. Ehli azalsa da sönmez. Yahya Kemal merhum, yazmanın gerekliliğine ne güzel bir cevap vermiştir;
“Eslâf kapıldıkça güzelden güzele
Fer Vermiş O neşveyle gazelden gazele
Sönmez seher-i haşre dek o şi’r-i kadîm
Bir meş’aledir devredilir elden ele”
 
Günümüz Türkçesi ile:
“Evvelkiler kapıldıkça güzelden güzele.
Canlılık verir o sevinç ile gazelden gazele.
Sönmez mahşer gününe kadar en güzel kelamlar.
Aydınlatan bir ışık gibi devredilir elden ele”
                              Beyza Nur Öztürk
 
 
ŞİİR
 
     Türkiye’m
 
Elli yıllık koca çınarım,
Kökleri yere sağlam basanım.
Kuruluş gayesi hizmet olan,
Doğruları saptırmadan
Bizlere ulaştıran.
Huzuru aşılayan,
Doğru yola ulaştıran,
Adını güzel ülkemden alan
Türkiye’m... Türkiye’m...
Bir bayrak, bir destan!
Hamurunda güzellikler mayalanan.
Sen var oldukça,
Ümitler filiz açar.
Biliriz ki ihlasla yola çıkan
Engel tanımaz koşar.
İşte gazetem Türkiye’m
Senin yolun açık,
Yükün ağır...
Yetiştirdiğin neslin alnı açık!
Huzur kaynağım Türkiye’m
Biz seninle doğduk,
Seninle coşarız.
Sen büyü ki, biz büyüyelim!
Gazeteden ötesin bana
Nice yıllara can dostum
Huzurum, hocam, rehberim
Türkiye’m... Türkiye’m...
            Songül Maden
 
 
SAĞLIK OLSUN
 
NABIZ: Kalbin kasılması sırasında, kan basıncında meydana gelen değişikliklere uyacak şekilde, arterlerdeki (atardamarlarda) genişleyip daralmanın gözle görülmesi veya elle hissedilmesi. Nabzın alınabilmesi için, atardamarın sert bir yüzeye, meselâ kemiğe yaslanması ve deriye yakın olması gerekir. Nabzın en kolay alındığı yerler bilek, şakak, uyluk ve boyundaki atardamarlardır.
Nabzın sayısı; yaşa, cinse, heyecana, soğuğa ve hareketliliğe bağlı olarak değişir. Birçok hastalıklarda da nabzın sayısında, şeklinde, basıncında değişiklikler olur. Normal nabız sayısı, erişkinler için 60 ilâ 100 arasıdır. Erkeklerde ortalama 70, kadınlarda 80’dir. Yeni doğan bebeklerde 140 ilâ 150 civarında değişir, yaş ilerledikçe bu sayı azalır. Ateşli hastalıklarda, tiroit bezinin aşırı çalışmasında, kansızlık durumunda, nefes darlığı yapan akciğer hastalıklarında, heyecan, korku ve aşırı hareketlilik vb. durumlarda nabız sayısı oldukça artar. Tiroit bezinin az çalıştığı hâllerde, soğuğa maruz kalınca sporcularda istirahat ettikleri zaman, bazı kalp hastalıklarında (kalp blokları gibi) vb. durumlarda kalp hızı azalır.
Normalde nabız alınırken, her kalp vuruşunun arasının eşit olması gerekir. Eğer bir düzensizlik varsa, kalpte ritim bozukluğu var demektir ki, bu durumda sebebinin araştırılması ve tedavisi gerekir.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.