Hayatı anlamak için yolcu gibi yaşamalı -1-

A -
A +
 
Corona bir anda dünya gündemine oturdu. Birçok senaryo, komplo teorileri, yorum ve analizler yapılıyor. Özetle bakıldığında; insan sağlığına ve ekonomiye zarar veriyor görünse de bakış açısına bağlı olarak olumlu birçok yanından bahsedilebilir. Dijitalleşme, verimlilik, sağlığa önemi arttırma vs. ama burada resim aslında çok daha büyük; hedef kapitalizm, vahşi kapitalizm!
Vahşi kapitalizm, adına yakışır şekilde insanları daha fazla tüketime sevk etmek için vahşileştirerek sisteme hizmet etti. Sanayi devrimi sonrası 19. Yüzyılda ortaya çıkan kapitalizm artık dünyayı ve insanı öyle bir hâle getirdi ki; sistemi destekleyen güç odakları da bundan zarar görmeye başladı. Nasıl mı? Üretim, yenilik, özgünlük ortadan kalkma noktasına gelip herkes tüketmeye odaklandı, tüketmek için kazanmaya, kazanmak için de her türlü vahşiliği yapmaya başladı. İnsan yaratılanların en üstünü olmasına rağmen tüketime odaklandığı için potansiyelinin çok altında işler yapmaya başladı, farkında olmadan sadece ve sadece tüketmeye odaklandı. Bazı konularda üretime odaklı gibi dursa bile hedef ve nihai gizli amaç her zaman tüketme arzusuydu. Bunun için doğaya zarar verdi, kaynakları tüketti, çok fazla israf yaptı. Önce dünyayı sonra kendini tüketmeye başladı; sağlıksız besinler, ilaç şirketlerinin tuzakları, tüketmek için kazanma stresi, manevi değerlerden uzaklaşma ve en önemlisi düşünmeyi bırakma.
Evet! İnsan artık düşünmeyi bırakmıştı, çünkü düşünmek kazandırmıyordu, kazandırmıyorsa tüketime faydası yoktu ve anlamsızdı. Tüm bunların sonucunda artık insan sisteme fayda sağlamayı bırakmış sadece çarkların dönmesini sağlayan bir makineye dönmüştü.
Gelişen teknoloji ile artık çarklar teknoloji ile döndürülebiliyordu. İnsan gibi yaratılanların en üstünü markette barkod okutmamalıydı, bir yerden bir yere eşya taşımamalıydı ya da sisteme veri girişi yapmamalıydı. Daha katma değerli, daha anlamlı, daha özgün işler yapmalıydı. Yani düşünüp potansiyeline uygun davranmalıydı. Bunun için de kapitalizmin artık bitmesi gerekiyordu ve kapitalizmin bitmesi için de insanların işsiz kalması, az tüketime alışıp, kanaatkâr olması, yardımlaşma gibi karşılıksız insani duygulara yeniden kavuşması ve düşünerek tüketim dışında yeni konulara odaklanarak gelişmesi ve insanlığı geliştirmesi gerekiyordu…
Neden kapitalizm döneminde bir Da Vinci, ya da Mozart ya da İbni Sina çıkmadı ve çıkmıyor? Çünkü herkes daha fazla kazanıp kapitalizmin sunduğu sahte materyalleri tüketip yalandan mutlu olmaya odaklı. Dil bile hakkıyla kullanılmaz oldu, bırakın okumayı konuşmayı bile unutur oldu insan. “Aynen” kelimesiyle tüm işlerini, tüm duygularını ifade eder oldu...
         Fehim Düzgün-İstanbul
 
 
 
ŞİİR
 
 
 
BAHARA ÖZLEM...
 
Bir virüs kadar konuşulmadım
                       -hiçbir mecliste
Herhangi bir caddeye de verilmedi adım.
Bir kitabı doldurmayacak kadar şiirle
                    -odamda yapayalnızım.
 
Kafesteki kuşun özgürlüğünü satın aldım.
Uçacak gibi oluyorum her sabah.
Şiirlere takılıyorum.
 
Beyaz gömleğimde şiir lekesi.
Ayrılık mı, hasret mi, özlem mi?
Hiç mi duyulmayacak bir kuş sesi?
Hiç mi kalkmayacak bir tren yitik kente?
Maskeli adam mı kesecek biletleri.
Sosyal mesafeyi koruyalım dostlar,
                       -ben geri, sen ileri...
 
Sokaklar boş, caddeler ıssız, çocuklar evde.
Bitse de kara günler, gelse bahar...
Gelse geriye hatıralar.
Kaldırımları yalnız bırakmasak,
Sonsuza kadar...
 
                 İsmail Aybey
 
 
UNUTULMAZ KELİMELER
 
TERÂVİH: Ramazan-ı şerifte, her gece yatsının farzından ve son sünnetinden sonra erkeklerin ve kadınların, Peygamberimizin sünneti olarak kıldıkları yirmi rekâtlı namazın adıdır. Her dört rekâtında bir terviha (dinlenme) yapıldığı için, bu namazın hepsine “terâvih” denilmiştir. Erkeklerin ve kadınların, yirmi rekât teravih kılması sünnet-i müekkededir. Peygamberimizin devamlı yaptığı nafile ibadetlerdendir. Teravih namazı Peygamber efendimizin zamanında birkaç gece, sekiz rekât, cemaatle kılınmış, bir özründen dolayı devam edilememiştir. Yalnız olarak yirmi rekât kılmıştır. Sünnet olduğu buradan anlaşıldı. Hazret-i Ömer, hazret-i Osman, Hazret-i Ali ve zamanlarındaki Eshâb-ı kirâmın hepsi, cemaatle yirmi rekât kıldılar. Teravih namazı sünnet-i Huda sayılıp, İslâm dininin şiârıdır. Müslümanların bu halifelere ve Eshâb-ı kiramın icmâına (söz birliğine) uymaları, hadis-i şerifle emir olunmuştur.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.