Başarının anahtarı ve kaygı

A -
A +
 
Merhabalar, öncelikle isterseniz gelin kaygının tanımını yapalım. Kaygı, gelecek hakkındaki endişelerimiz, bir olaya karşı hissettiğimiz korkularımızın bizde uyandırmış olduğu korku ve endişe duyguları ile vücudumuzun stres yaparak vermiş olduğu normalin üstündeki tepkidir. Bu kaygılı süreçte vücudumuz bazı tepkiler verebilir. Bunlar kiminde belli olmamakla birlikte kiminde titreme, kiminde çarpıntı, kiminde gerginlik, terleme ve hatta baş dönmesi gibi bedensel tepkiler olabilmektedir.
Kişinin tehlike ya da tehdit altında endişelenmesi, korkması veya kaygılanması tamamen tabii bir hissiyat iken bazı durumlarda ise bu duygular çok fazla hissedilebilir ve bu sıkıntı, endişe, korku gibi duyguların vücudumuzda fiziksel olarak daha fazla etkisi gözlenir.
Kaygının kişi üzerinde birçok etkisi ve çeşidi bulunmaktadır. Bunlardan biri de sınav kaygısıdır. Sınav kaygısı öğrenilen, edinilen bilginin sınav esnasında beklenenin altında kullanılmasına sebep olan ve başarının önündeki en büyük engel olabilmektedir. Sınav kaygısı, sınava hazırlanma sürecinde ve sınav esnasında başarıyı elde etmek için istekli olmayı ve hırslı olunmasını sağlar. Ancak… Sınav kaygısı normal kaygıdan çok daha farklı ve çok daha şiddetlidir!  Sınav kaygısının yüksek olması, sınav öncesini, sınav anını ve sınav sonrasını da etkilemektedir. Örneğin, geçtiğimiz günlerde sınav tarihinin önce uzak bir tarihe ertelenmesi sonra da öne alınması öğrencilerin sınava olan kaygı düzeyinin alçalıp yükselmesine sebep olmuş olabilir. Bu sınav sürecinde sınava girecek adaylarının zihninde birçok kaygı oluşturmuş olabilir.
Kişinin şuuraltına bu düşünceler yönlendirildiğinde beyin de ona göre davranır. Başaramayacağını düşündükçe kendine olan güveni azalır ve sonuçta gerçekten başaramayabilir. O an kontrolü kaybettiğini düşündükçe kontrolünü de kaybeder. Daha önce bu ve buna benzer bir deneyim yaşamışsa yine aynısını yaşamaktan korkarak küçük bir aksaklık bile olsa daha önceki yaşadığı çaresizliği hatırlar ve o duygu bütün bedeni esir alabilir...
         Enes Keçicioğlu-Uz. Klinik Psikolog
 
 
ŞİİR
 
                 Geçmişim
 
Soldu gülzâr güzde ömrüm mihr-i yârdan geçmişim
Demli kahrım közde gönlüm şehriyârdan geçmişim.
 
Hâb-ı nazdan bîtabım ah arzuhâlim âşikâr
Sende kalsın al bu rûhum ben ki serden geçmişim.
 
Mâteminden yandı cânım gayrı görmez Yâkub’um
Sürme yaptım dertlerinden gözde ferden geçmişim.
 
Sevda sabrım tartıyorlar kâhkülündür kantarım
İncinenden incitenden bin beterden geçmişim.
 
Gam öğüttüm gördü eller lîsanım şâir kokar
Sözlerimden anlamazsın, ben veremden geçmişim
 
Âhımızdan söndü cîhan Fîruz’un bağrında aşk
Sürgünümdür sonbaharlar zemherinden geçmişim
 
                     FÎRUZ-Adil Çopur
 
 
 
SAĞLIK OLSUN
 
HERKESİN AĞRISI KENDİSİNE: Ağrı, aslında çocukluktan itibaren bütün yaşadıklarımızla doğrudan ilgilidir. Herkesin ağrısı farklıdır. Kimimiz ağrıya daha dayanıklıyızdır, kimimiz daha dayanıksız. İşte bu duruma ağrı eşiği denilir. Yani her vücudun bir ağrı standardı vardır.
Bu standardın belirlenmesinde her insanın farklı kültürel özellikleri, hayat tarzı, bulunduğu çevre, aldığı eğitim, cinsiyeti, dili, dini ve birçok diğer inançları da etkili olmaktadır. Yine bu özellik, ülkeden ülkeye, kişiden kişiye, cinsiyetten cinsiyete göre farklılık gösterebilir.
Vücuttaki ağrı olayı bu standarda göre değerlendirilmelidir. Dolayısıyla ağrı, beyin başta olmak üzere vücudun birçok sisteminin devreye girdiği çok karmaşık bir olaydır. Bu karmaşıklık sebebiyle uzun süre ağrı çeken bir insanın beyni, bir zaman sonra daha farklı çalışmaya, olayları daha farklı algılamaya başlar. Bir zaman sonra yaşayış biçimi bile değişebilir. Bitmek bilmeyen ağrılar insanlarda kişilik değişikliklerine bile yol açmaktadır. [Dr. İsmail Maraş]
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.