Söz ve söz...

A -
A +
 
Söz insanla vardır. İnsan söze muhtaçtır. Anlaşmak da söz ile mümkündür. En basit hecelerden en mühim isteklerini anlamlı ve şuurlu bir ses frekansına dökebilen yegâne varlık insandır. Fakat bazıları bu mekanizmayı estetik bir alanda icra eder... Ve söz söyleme sanatını da icra edenler bilir ki bu efsunlu çabanın göbeğinde uzun boşluklar yatar. Bu boşluğun sahibi o boşluklarda dimağda uçuşan en güzel kelimeleri avlayacak fırsat bulur. Boşluk ne kadar büyük ve pürüzsüz ise yağacak kelimeler de birbirine çarpmadan daha rahat süzülür. Öte yandan dil ile icra edilen sözün kâğıda düşen tarafı belli kaidelerle daha da sevimli hâle bürünür. Dil hoyrattır ama kalemin kalbi ve aklı vardır. Yazmak her zaman konuşmaktan daha yoğun bir çabanın neticesinde estetiği elde eder. Fakat bütün bu çaba -kısmen- doğuştan süregelen bir kabiliyetin yeteneğin arzusudur. Daha ilerisinde yazmak cesareti gösterene ilham yoldaşlık eder. İlham yadsınamaz bir tesirdir ki ele geçirildiğinde yerli yerinde kullanılmayı gözler...
Ve ilham ancak;
Kişi kendini terk ettiğinde,
Sıyrılıp cesedinden,
Mânâya düştüğünde
Kendini kucaklatır.
Evet. Her ne kadar tabiata, özgürlüğe, umuda ve huzura... Gizlenmiş olabilse de, ilhamın asıl meskeni çoğu zaman burkulmuş gönüllerin köşesi bucağıdır...
İşte benim de, çoğu zaman, beklediğim ilham umut ve huzurdan gelmez. Her seferinde anlıyorum ki bağırmak için acılara muhtacız...
Bu yüzden derin bir sancıya gebe kalmış kalemin kâğıda düşen gölgesi pek kavidir. En acıklı şiirler yüreği kökünden sarsarken, huzurun ve umudun terennümleri pek müşteri bulamaz.
Çünkü insan fıtratı; çile çekmeyi en ücra zamanlarda bile unutmaz. Bu çileyi özlemek ve uğruna acı çekmek en büyük gururudur.
Meylettiğimiz kederler sonsuzluğu gözleyen ruhumuzun canıdır. Bu kederi kaybeden sahte bir mutluluğu hudutlu bir vakitte çarçur eden cesettir. İşte bu cesedi köklerinden sarsıp ve kınından çıkaracak olan da, cenk meydanlarına bileyecek olan da verdiğimiz şerefli “söz”ü hatırlamaktır.
Nitekim “Bela” makamında verdiğimiz “söz” ve yine o makamda kabul ve tasdik ettiğimiz bu vazife, nisyanla malul olan tabiatımıza belaların gamıyla bağlanmamış mıydı?
             Bilal Dinler
 
 
 
ŞİİR
 
                     İçimde...
 
Her yeri terk edecek bir diyar var içimde
Bin yara dağlayacak bir yara var içinde
Ne o diyar benimdir ne yarası aşikâr
Öyle bir esrar ki bu yok kıymeti hiçin de
 
Her yeri terk edecek bir diyar var içimde
Bin yâri avlayacak bir tuzak var içinde
Ne o diyar benimdir ne tuzağı bahtiyar
Öyle bir ağyar ki bu yok benzeri hiçin de
 
Her yeri terk edecek bir diyar var içimde
Bin sırrı saklayacak bir efsun var içinde
Ne o diyar benimdir ne efsunu payidar
Öyle bir efkâr ki bu yok hikmeti hiçin de
                                          Bilal Dinler
 
 
 
KÜLTÜR PINARI
 
TOKAT ÖRF VE ÂDETLERİ: Anadolu’nun fethiyle birlikte Tokat’ta diğer kültürler unutulmuş ve Türk-İslâm kültürü yerleşmiştir. Kadınlar başlarına fes giyerler. Bu fesin kenarları gümüş paralarla süslü, üzeri yemeniyle örtülüdür. Gövdeye giyilen iç gömleğe “İç göynek” denir. Onun üzerine cepken, en üste saya giyilir. Sayanın ön uçları bele bağlanır ve kuşağın arasına sokulur. Alt kısma iri desenli renkli pazenden yapılmış bir şalvar, ayaklara yün çorap ve çarık giyilir. En meşhur olanları Tokat kebabı, madımak, bat, köme (cevizli sucuk), Zile pekmezi, ciğer çorbası, keşkek, katmer, bacaklı çorba, mantı, patlıcan peklizi ve un helvasıdır...
Tokat ili halk oyunlarında halay hâkimdir. Halaylar, ağırlama ve yeldirme bölümlerinden meydana gelir.
Başlıca oyunlar, Tokat Ağırlaması, Kazova Halayı, Ellik, Lâlelim, Hoş Bilezik, Grat, Üç Ayak, Tozanlı Halayı, Hanım Kızlar, Alaçam, Garkın Halayı, Omuz Halayı, Koççari, Sinsin, Kartal Halayı, Sarsı, Ters Bico ve Karadut’tur.
Tokat ilinden çok sayıda halk şairi yetişmiştir...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.