Özlem duyulan hayatlar

A -
A +
Bizim meselemiz çerçevelenmiş ve kurgulanmış, hazır-yapım bir hayatı istemek. Resim tarihinin ürettiği temsiller ile gerçeklerini birbirine karıştırdığımızdan beri, hayatı da bir tablo olarak algılamaya başladık.
Beyaz küplerin içinde çerçevelenmiş statik hayatları seyretmeye bayılıyoruz. Ama hayatın statik olmadığını, kıyısı olmayan zamanın durmadan aktığını ve ancak bir dalgıcın, akışa dalarak yüzeye yeni formlar çıkarabileceğini biliyoruz. Ama bilmezlikten geliyoruz. Kim uğraşacak şimdi, hazır-yapım hayatlar varken; görsel kültür ürünler ile…
Kültürlüyüz, iyi bir tablodan, iyi filmden keyif almasını biliyoruz. Evlerimiz kitaplarla dolu; kitapların önünde pozlar verebiliyoruz. Kültür, hayatın önüne geçtiğinde ve önünde poz vereceğiniz formlara dönüştüğünde, ünlü ressam Holbein’ın tablosundaki “Elçiler”den farkımız kalmıyor.
Kültür dediğimiz nedir ki? Hayatın akışından yüzeye çıkardığımız formların toplamı değil mi? “Hayatın yön verici hareketinin hayata ifade ve gerçekleşme formları sunan birtakım eserler ürettiği yerde, buna kültür deriz. Medeni kanunlar ve anayasalar, sanat eserleri, din, bilim, teknoloji vb. bunlar, hayatın kesintisiz akışını içlerine alıp ona form ve içerik kazandırır” der sosyolog Georg Simmel. Formsuz olamıyoruz. Ancak bir form ile kendimizi zaman ve mekân içinde ifade edebiliyoruz. Fakat hayatın içinde biçimlenen kimi formlar, hayat kesintiye uğratıldığında bağımsız biçimlere çevrilmeye ve hayatın çok gerisine düşmeye başladıklarında, hayata giydirilen deli gömleklerine dönüşüyor.
Simmel hatırlatıyor: “İlk oluşma anlarında hayatla uyumlu olabilirler ama hayatın akışında bu formlar bazen katılaşıp sabitleşmeye başlar, hayata yabancı, hatta düşman hâle gelirler.”
Formlar, hayata düşman kesildiklerinde kültür de bize giydirilmiş deli gömleğidir. Ama hayat hâlâ deli gibi akıyor. Hayata katılmak için yeterince deliremedik demek ki. Delirebilseydik, gömlekler çoktan parçalanmış ve yeni ifade biçimleri oluşturmak için hayata çoktan katılmıştık bile.
           ErdiHan
 
 
 
 
 
ŞİİR
 
KAYBEDİYORUZ!
 
Kaybediyoruz,
‘Bizim’ dediğimiz
Özgürlük, bilim
Ve teknoloji günlerinde,
 
Birer birer
Hafızamızın son demlerini
Ve muhafızlarımızı da yitirerek…
 
Kaybediyoruz,
Uyandığımız her sabahın gecesinde,
Uyuduğumuz her gecenin sabahında;
Hatırlamadan uyuduğum ve uyandığımız
Gün gün mutlaka azar azar,
Mutlak ve ezelî olanı…
 
Azalmak, böylesine
Habersizce,
Veya umursamadan,
Yeni bir güne uyanıncaya dek…
 
Yitik bir hafıza,
Ne kadar götürürse yolcuyu,
Çıkıyoruz yola,
Yeni bir dünya uğruna,
Gelecek hesapları kurarak…
 
Ve ben sanıyordum ki:
Bir çocuk masumiyeti kalmıştı
Yitirmediğimiz…
                    Furkan Alparslan
 
 
 
KISA KISA...
 
Yaşamak korkunç bir döngü
 
Anlaşılamamanın tarifi yok. Kafandaki düşüncelerle baş başa kaldığın o an soğuk rüzgârlar gibi yüzüne çarpıyor bu evrendeki yalnızlığın, kimsesizliğin... O çok sevdiğin annen, ailen, tamah ettiğin her şeyin geçici bir lezzetten ibaret olduğunu sonunun şu an üstünde yürüdüğün iki karış toprak olduğunu hissediyorsun iliklerine kadar… Ürperiyorsun... Sonunun hakikatli başlangıç olduğunu fark ettiğin o an… [F. Eryılmaz]
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.